Merhabalar :))
Desteğini esirgemeyen, okuyan, yorum yazan,yıldızlayan, özel mesaj gönderen ve sessizce bölümlerimi takip eden herkese çoook teşekkür ederim. Mia'nın maceralarının böylesine merakla takip edilmesine çok sevindim :)
Tavsiye ediniz, ettiriniz efendim :) Keyifli okumalar dilerim :)
BÖLÜM 4
Hastalık veya kıtlık falan diyeceğini sanmıştım.. Yanılmışım. Açıkçası bir savaş beklememiştim. Aslında bekliyor olsaydım bile bu insanları ilgilendiren bir savaş olurdu, bizi değil.
Lana, Carmela ve ben birbirimize korku dolu bakışmalar atıyorduk. Sophia daha ne olduğunu idrak edememişti. Carmen’in gözleri yeni yeni normal rengine dönüyordu. Aida o kadar korkuyordu ki nefesleri hala düzensizdi. O yaşta biri için savaş kelimesi çok daha korkunç çağrışımlar yapıyor olmalıydı. Bizim için bile yeterince ürkütücüydü. Şimdi ne olacaktı peki? Carmen’in anlattıklarından ne anlam çıkarmamız gerekiyordu?
Düşüncelerimiz ve ortamı etkisi altına alan derin sessizlik arasında, telefonun çalmasıyla hepimiz yerimizden sıçradık. Aklımıza korku dolu ihtimaller geliyordu. Hepimizin gözlerinde panik bakışı vardı hala. Carmen’e baktık. O da belli ki bizim gibi kötü olasılıkları düşünüyordu. Sophia boğazını temizledi.
“Richard arıyor. Senin için endişelenmiş. Hepimizin nasıl olduğunu öğrenmek istiyor.”
İçim rahatlamıştı. Alejandro telefonla arayacak değildi ya. Ya da Zathefler? Kötü adamlar gelmeden önce telefonla aramazdı.
Sophia’ya bakınca gözlerinin şimdi normal rengine dönmekte olduğunu gördüm. Richard’ın aradığını tahmin etmekten yani yakın geleceği görmekten dolayı mutluydu. Onunki de güzel bir yetenekti; çok yakın bir geleceği görmek... Görebildiği en uzak gelecek şimdilik üç dakika sonrasıydı.
Lana gözlerini devirdi. Mutfağa gitti. Telsiz telefonu alıp yukarı çıkarken ısrarla çalan telefonu açtı.
“Richard, aşkım…. Evet, Sophia sayesinde. Biz iyiyiz. Beni merak etmene gerek yok… Bende seni özledim…” Yukarı çıktıkça bize ulaşan sesi azaldı. Duymak istemiyorduk zaten. Lana ve Richard’ın ilişkileri oldukça sıradan, normal bir ilişkiydi. Dolu dizgin bir aşk yaşamıyorlardı. Birbirlerine saygı duyuyor ve seviyorlardı sadece. Nişanlıydılar ve bu yaz da düğünleri olacaktı. Richard hepimizin ne olduğunu biliyordu çünkü o da bizden biriydi. Zaten bizden olmayan biriyle evlenemezdik.
Carmen bu boşluktan yararlanıp, belki de sorularımıza vereceği cevaplarla bizi daha fazla üzmemek ya da korkutmamak için mutfağa kahvaltıyı hazırlamaya gitti. Bir şeylerle meşgul olmayı bir kaçış yolu olarak bulmuştu şimdilik kendine. Hepimizin sorumlulukları vardı elbette. Gün içinde bunları yapmaya devam ederek acaba gerçekleri göz ardı edebilir miydik? Ya da ailemizin geçmişinin, annemin bizi tercih etmemesinin üstesinden gelmemiz daha mı kolay olurdu? Dönem sonu olduğundan finallerim beni bayağı sıkıyordu mesela. Kabus görmeyip uyuduğum nadir zamanlarda ders çalışabilmek için gereken gücü topluyordum kendime. Acaba kalabalık bir Rönesans tablosunu yorumlamamın istendiği bir sınav kağıdına annemin hikayesini yazsam kaç puan alırdım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGEDEKİ IŞIKLAR
Teen Fiction"...Aynadaki yansımamla göz göze geldim ve kendi duruşuma hayran kaldım. Üzerimdeki bu deri kıyafet ve elmaslarla süslü bu kılıçla yalnızca filmlerde gördüğüm bu duruşu yapabilmek, kendime güvenimi yerine getirmişti. Peki nasıl bu kadar iyi yapabilm...