2015'in ilk bölümünden merhabalaaar :))
Yazarken çokça keyif aldığım bir bölümdü bu :) Bu ve bundan sonraki kılıçlı bütün sahneler için şarkı önerimi ekliyorum :)
Bir de instagram açtım :))))) takip etmek isteyenler için : http://instagram.com/ranademiriz/
Yorumlarınızı yıldızlarınızı bekliyoruuum <3
keyifli okumalaaar :)))
BÖLÜM 19
Uzunca bir süre daha kahvaltıya nasıl gideceğimi düşündüm. Nasıl davranmalıydım? Söylediklerine uymalı mıydım? Daha doğrusu emirlerine uymalı mıydım? Yoksa o yokmuş gibi davranmalı ama yine de sakin mi olmalıydım? Her durumda sesimi çıkarmamalıydım çünkü çok sinirliydi. Gözü benim üzerimdeydi. Yapacağım en ufak bir hareket, ona batabilirdi. Acaba kaçma teşebbüsünde bulunsam ne yapardı? İçinde bulunduğum yeraltında bu imkansızdı zaten ama kolayca teslim olmamak da geçiyordu aklımdan. Ne olursa olsun beni öldürmezdi, öldüremezdi. Bana ihtiyacı vardı. Tabii savaş bitene kadar. Sonra beni öldürebilirdi.
Bir de Rio vardı. Aynı şeyler onun için de geçerliydi. O da Alejandro’nun yaptığı şeyleri ya da yapacağı korkunç eylemleri bana yapabilirdi. Ama o iyiydi. Bunu yapamazdı. Bu kurallara aykırıydı. Onun iyi olması gerekiyordu. Onun kötü olmasını ne aklım ne de mantığım kabul ediyordu.
Bir süre daha kendimle, düşüncelerimle mücadele verdim. Olayları yerine oturtmaya çalıştıkça anlamsız geliyordu. Bütün olaylar yapbozun parçaları gibiydi. Tek bir farkla: hiç biri birbirini tamamlamıyordu. Anlamsız olaylar yığını halinde önümde duruyorlardı. Düşündükçe işin içinden çıkamıyordum.
Kendimi toparladım. Aynanın önünde üstüme başıma baktım. Hafifçe sızlayan başımı bir süre ovuşturdum. Saçlarımı düzelttim. Hazırdım. Yani fiziksel olarak. Ruhsal olarak onunla karşı karşıya gelmeye hazır mıydım? Olmasam bile bu şu anda içinde bulunduğum durumu ve kahvaltıya inme zorunluluğumu değiştirmezdi. Bu yüzden nasıl davranacağıma karar verdim. Gururumu ayaklar altına alamazdım. Aldırmazdım. Omuzlarımı dikleştirdim. Kapıyı açtım. İlk gördüğüm Simon’ın suratı oldu. Şaşkınlıkla bana baktı. Sonra hemen toparlanıp bana yol verdi.
“Kahvaltıya gitmek istiyorum, Simon, “dedim gururlu sesimle. Başıyla
onayladı.
“Elbette. Size eşlik etmeye hazırım. “
Nefesimi gürültülü bir şekilde verdim.
“Kahvaltıya kendim gidebilirim, Simon. Sadece bana yerini göster.”
Gözlerini benden kaçırdı.
“Üzgünüm ama, efendim, tek başınıza dolaşmanızı istemiyor.”
Ona doğru bir adım atıp sesimi yükselttim.
“Bana koyun mu demeye çalışıyorsun? Ben koyun muyum yani?”
Bir adım geriledi.
“Hayır, hayır ben asla. “
Kontrolü ele alma vaktiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGEDEKİ IŞIKLAR
Teen Fiction"...Aynadaki yansımamla göz göze geldim ve kendi duruşuma hayran kaldım. Üzerimdeki bu deri kıyafet ve elmaslarla süslü bu kılıçla yalnızca filmlerde gördüğüm bu duruşu yapabilmek, kendime güvenimi yerine getirmişti. Peki nasıl bu kadar iyi yapabilm...