Teknik bir sebepten dolayı geciktik. Ama şu an buradayız.
Hadi şimdi ben susayım, bölüm konuşsun. Yıldızınızı, yorumunuzu alırız azucuk😂
Keyifli okumalar..🎈
****
- Tahir...
- Efendim Nefes...
- Daha susacak mısın?
- İnan susmak istemiyorum. Ama yüreğime vurduğum kilit de ha deyince açılmıyor.
- Bak istersen susabiliriz, başka zaman anlatırsın.
- Bugün bir yerden başlamazsam bir daha anlatabilecek hal bulamayabilirim kendimde.
- O zaman derin nefes al ve istediğin zaman istediğin yerden başla Tahir.
- Ya seni daha çok üzersem, yani o göz pınarlarından birde benim için akarsa yaşlar...
"Feda olsun." der Nefes buruk gülümseyişiyle. Tahir'de yara aldığı yüreği yeniden kanamışcasına "kıyamam ki..." der.
- Belki bir gün...
- Bir gün?
- Ben de sana açabilirim yüreğimi.
- Açar mısın sahiden?
" Kim bilir." der Nefes, sanki o gün çok yakınmışcasına.
- Dokuz ay... Dokuz aydır uyanmak istediğim bir kabusun içindeyim Nefes. O kabus, elimde diplomam gözümde tek yaşla kaldığım kep töreninde başladı.
- Ne?
- Üniversite sondayım, mezun olmama sayılı günler kalmış. Tüm derslerim iyi, okuduğum gemi mühendisliği bölümünü birincilikle bitirmek üzereyim. Anam komşulara "Tahir'im", babam desen tüm reis arkadaşlarına "aslanım" diye anlatıyor beni.
- Okulu birincilikle bitireceksin diye.
- Yok, asıl sebebi o değil.
- Çatlayayım mı yoksa anlatacak mısın?
- Çatlama Nefes'im.
"Az önce ben Nefes'e hitap ederken aitlik olan -im 'i mi ekledim, aferun sağa Deli Tahir aferun."
- Yani anlatayım Nefes.
Nefes desen adının yanına eklenen aitlik ekinin şokunu aşamamış iken, bir de Tahir'in toparlama çabası yok mu kıpır kıpır olmuştu içi.
- Seni dinliyorum Tahir :)
- Ee şimdi ben Deli Tahir'im ya :) Bizimkilerde anca o üniversiteyi alt üst edip, pılımı pırtımı toplar öğrenimi mi tamamlamam sandılar.
- Haksızlar mı? Pek darlanmaya geldiğin söylenmez.
- O kimin darladığına göre değişir :)
- He yani üniversitedeki kızlar ayrıydı, öyle mi?
- Yoook yoook.
- Aferin! Yani şey... Neyse sen kaldığın yerden devam et Tahir.
- Tabi tabi edeyim Nefes :)
- Niye gülüyorsun? Komik mi?
- Değil mi?
- Soruya soruyla karşılık verilmez.
- Nefes... İyi ki varsın be :)
- Sende :) Ama nerden çıktı şimdi bu?
- Baksana seninle tanışasıya kadar uyanmak istediğim kabus, şu an bana tatlı bir rüyaymış gibi geliyor. Yani sanmıştım ki anlattıkça yaram daha çok sızlar, aksine bir nebze de olsa kabuk tuttu sanki. Çünkü öyle güzel bakıyorsun ki...
- Ee tüm aile senden bahsediyordu, sonra?
- Yemedim deli şey ama yedim say :) İşte ben de aksini ispatladım, gece gündüz çalıştım. O notları haneme yazdırdım. Sonra sayılı gün geçti, o gün geldi, mezun olucam işte. Aldığımız o jilet gibi takımları, Kaleli erkekleri olarak tek tek çektik üzerimize. Anamla yengem de giyinmiş güzelce, omuzlarına da atmışlar yepyeni keşanları. İşte hepimizin neşesi bol, toplandık kapının önünde. Arabalara dağılacağız, üniversiteye geçeceğiz kep törenine. Bir telefon geldi babama. Başka birisi olsa açmazdı belki, oğlumun en özel günü diye. Ama miçolardan gelince açıverdi. Götürdü telefonu kulağına, bir iki kez onaylayıcı sesler iletti karşıya. Sonra "ben birazdan ordayım" deyip kapattı telefonu. Tabi hepimiz meraktayız, n'olmuş diye. Babam önce anneme sonra bana baktı. Geldi karşıma, ardından koydu elinin birini omzuma. "Aslanım şimdi benim gitmem lazım. Gemide ufak bir sorun çıkmış, söz geç kalmayacağım törene. Bağa o sözünü verdiğin diplomayı alırken ananla, kardeşlerinle birlikte seni oracıkta alkışlıyor olacağım." dedi. Tabi ben dünyadan kopmuş gibiyim, sadece başımı salladım. Çünkü içimde o telefondan beri garip bir his var. Ben o hisle boğuşurken abim atıldı hemen; "baba ben de geliyim, birlikte varırız törene" dedi. Ama babam; "Sen ananın, karının, kardeşlerinin başında kal oğlum. Gerçekten ufak bir iş, hemen halledip döneceğim. Telaş edecek bir şey yok." dedi. O dakikalarda benim kulağımda sadece uğultu gibi bu konuşmalar. Derdim yüreğimdeki o garip his sadece. Anamsa, "inşallah yerdedir işin göğün tepesinde değildur, dikkatlice git gel emi Mehmet?" dedi. Babam ise bana bakarak, " gidip geleceğim hemen, söz." diyerek arabasına atlayıp gitti. İşte o an yüreğimdeki his de yerini koca bir boşluğa bıraktı. Çünkü bir daha babamı kanlı canlı görmedim. Meğerse mezuniyet sabahım, babamı sapasağlam olarak son görüşümmüş. Bir daha ne ben "babam!" diyebildim ne de o "aslanım!" diyebildi. O tören alanında elimde diplomamla bekledim bekledim, gelse ya keşke! Gelmedi işte gelemedi. Ben o sözünü verdiğim diplomayı alırken, babam da bana verdiğini sözü tutmak için meğerse savaşıyormuş. Ama yetmemiş işte gücü, istemeye istemeye bizi ardında bırakmak zorunda kalmış. Çıktığı kreynin tepesinden düşerek hem kendini hem beni yıllar geçsede uyanılmayacak bir kabusun içine hapsetmiş.
"İşte o günden sonra ne söz verdim birine ne de verilmiş sözlere inandım Nefes" dedi Tahir bıraktığı gözyaşlarıyla birlikte.
Nefes'de duyduklarından sonra, babasının ona öğrettiği "umut şırıngasından" yapmış. Alnını alnına yaslamış, önce yanağına düşmüş gözyaşlarını silmiş. Ardından o göz kapaklarını öpüp, ellerini yüzüne yerleştirmiş. "Bak gözlerimin içine, şimdide kulak ver kalbinin sesine. Duyuyor musun?" demiş. "Neyi?" demiş Tahir. "Neyi olacak akıllım, güçlü güçlü atan kalbinin sesini." demiş hafiften gülümseyerek. Onun bu söylemiyle Tahir'de gülmüş. Bu öyle bir gülümseyişti ki... Bundan sonra söz verecek olursam, o da seni son nefesime kadar sevecek oluşumdur dercesine...
- Tahirrrrr?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tozlu Kütük
Fanfiction- Bir yapboz misali kader, çetin bir sevda hikayesi... "Adım attığım her yerde sen! O adımlara kurban olan ben! Senden önce koşa koşa geldiğim, Senden sonra sığamadığım, Onca köşeden sadece biri... İşte burada başladı hikayemiz. İşte burada yol ala...