MERHABALAR!
Sonunda beklediğiniz o ikinci hikaye karşınızda! ❤️
Henüz yayınlamak için erkendi ama boş vakit buldum, dertlerimden kurtulmak adına masa başına geçtim. Çok önceden karar verdiğim isimle birlikte hemen kapağı yaptım ve soluğu yazmada aldım. Çok ama çok heyecanlıyım! Bizimkileri o kadar özlemişim ki... İyi ki bir hafta daha beklememişim.
Hikaye gidişatı için biraz bilgi vermek istiyorum. Aşağıda da okuyacağınız üzere, bu hikaye Babasının Kızı ile paralel gidecek. Yani, şöyle: Orada olaylar hep Nilperi'nin ağzından anlatıldı ve diğerlerinin yaşamı hakkında bir bilgi pek yok. Nilperi aşk hayatıyla boğuşurken diğerleri o sırada ne yapıyordu, bunları okuyacağız. Her bölüm, diğer hikayeyle uyumlu olacak şekilde bir karakterin ağzından anlatılacak. Örneğin; bu bölüm Sırma'dan olacak. Diğer bölüm, Enis Acar. Sonrası Berkant falan. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. 😂
Bir diğer konuya gelecek olursam... Karakterlerimiz hakkında lütfen saygılı olun. Çok rica ediyorum. Bu, çok hassas olduğum bir konu. ''Ay çok çirkin, çok yaşlı, hiç güzel değil, bu ne biçim tip'' demeden önce bir kez daha düşünün. Çünkü bu konuya tahammül edemiyorum. Hepimiz insanız. Hepimizin kusurları olabilir, hepimizin bir güzel tarafı olabilir. Sizler zaten istediğiniz kişileri hayal etmekte özgürsünüz. Ama benim hayalimdeki kişiler, onlar.
Fazla uzattım. Sizleri daha fazla sıkmadan gidiyorum.
Hepinize iyi okumalar dilerim!💜
Önemli Not: Hikayede kimse kimseyle kuzen değil. Çocukların aileleri çok yakın oldukları için birbirlerine "amca oğlu/ kızı diye sesleniyorlar. Akrabalık bağlantıları yok yani.
Sırma'dan
Öğle arasının son dakikalarına girmek üzereydik. Sıraya boylu boyunca bacaklarımı uzatmış, etrafa baygın bakışlar atarak yeşil elmamı yiyordum. Sınıfta beş-altı kişi falandık ve canım iyiden iyiye sıkılmaya başlamıştı. Zaten çiçeem de bahçede işim var deyip gitmişti.
''Sarma, n'aber ya?''
Sınıfın uyuzu olan Oğuz, bir kolunu amca oğlum-kuzen değiliz- Enis Acar'ın omzuna atmış, diğer kolunu sağa sola savurarak kapıdan içeri girmiş bana doğru geliyordu. Onun bana 'sarma' diye seslenmesiyle Enis Acar kafasına vurdu. ''Sarma değil, Sırma diyeceksin.'' Beni savunan yakışıklıya öpücük attım. Amca oğlum göz kırptı.
Oğuz bana orta parmağını gösterdi. ''Avukatı konuştu.'' Masanın üzerinde duran silgiyi kafasına fırlattım. Ama Oğuz kafasını eğdiği için silgi, kapıdan içeriye giren bebeğim Berkant'ın kafasına geldi. ''Hay senin ben!''
''Bebeğim iyi misin?''
Berkant ters ters bana bakarak yanıma geldi. ''Ayarsız mısın kızım sen?''
''Bilerek mi attım be?'' diye çirkefleştim hemen. Delinin zoruna bak.
Ukala ukala gülümseyen Berkant, ''Atamazsın zaten abisi,'' dedi.
Berkant'a cevap vermeyip elmamı yemeye devam ettim. O da zaten benle uğraşmaya devam etmedi ve karşımdaki sıranın üzerinde oturmuş Enis Acar'la muhabbet etmeye başladı. Elmamdan son bir ısırık aldıktan sonra birden sıradan kalktım ve çöp kovasına ilerledim. Ardından tekrar sırama döndüm, elimi temizledim. Bari kalan son dakikaları bahçede oksijen depolayarak geçireyim.
Sınıftan çıkarken Enis Acar seslendi. ''Nereye?'' Arkamı dönmeden cevap verdim. ''Nilperi'nin yanına!''
Hızlı adımlarla koridor merdivenlerini aşıp bahçeye indiğimde, Nilperi'yi bir banka şeker kemirirken gördüm. Tek bir noktaya odaklanmış ve etrafını umursamazca hedefini kesiyordu. Sinsice sırıtıp oturduğu bankın arkasına doğru ilerledim. Kaldırımın tepesine çıktığımda tam arkasında duruyordum. Ona seslendim.