İyi okumalar❣️
Burak'tan
Kafamı kollarımın arasına gömmüş, adını bilmediğim ve öğrenmeye de gerek duymadığım hocayı dinliyordum. Tahtaya yansıttığı slayttan bağımsız bir şeyler anlatmaya başladığında ofladım.
Sıkılmıştım, uykum gelmişti ve canım havaya inat soğuk bir şeyler içmek istiyordu.
Yaklaşık yirmi dakika boyunca daha bu işkenceye maruz kaldıktan sonra, hoca da pes etmiş olacak ki, ''Çıkabilirsiniz,'' dedi. Herkes hevesle eşyalarını toplarken bir kızın sesiyle duraksadık.
''Finallere vize konuları da dahil mi?''
''Evet.''
Bekleyin beni bütler.
Sınıftan anlamsız bir uğultu çıktığında hoca hiç oralı olmayarak sınıftan çıktı. O çıkar çıkmaz herkes söylenmeye başladı ve ben de yavaşça önümdeki oturan kızın yanına ilerledim. Bir şey söylemeden kızın tepesinde beklemeye başladığımda, kız kafasını kaldırıp bana baktı. ''Bir şey mi diyecektin?''
''Sen de mikro iktisatın notları var mı?''
''Var ama veremem.''
''Sebep?'' Sesim istemsizce sert çıkmıştı. Kız beni baştan aşağıya şöyle bir süzdü ve omuz silkti. ''Gelip sen de tutsaydın. Eminim derse girip not almak yerine çeşitli kafelerde aktif bir gezgin olmuşsundur.''
Kızı bu sefer bile isteye tersledim. ''İki ders notu istedik diye tepemize çıkmadığın kaldı. Sana ne kızım, istersem kafelerde gezerim, istersem gezmem. Bir sebebimiz var ki not tutamamışız.'' Cidden sebebim vardı. O dersin olduğu tüm haftalar uyuyakalmıştım. Sabahın dokuzuna ders mi koyulurdu abi?
Adını bilmediğim bu çirkef kız, eliyle beni hafifçe ittirdi ve sıradan kalktı. ''Sebeplerin de beni ilgilendirmiyor.'' Ve yürümeye başladı.
''Ulan iyi ki bir not tutmuşsun. Sanki dersten geçebileceksin.''
Kendi kendime söylenerek ben de amfiden çıktım. Koridorda gördüğüm birkaç kişiye üstünkörü selam verdikten sonra bahçeye geçtim. Bir sonraki dersim bir saat sonraydı ve ben bu süreç içerisinde arabamda biraz şekerleme yapabilirdim.
Uyuşuk adımlarla arabama doğru yürürken sağıma soluma bakınıyordum. Telefonuma gelen mesaj sesini işitince kotumun cebinden telefonumu çıkardım ve tam o sırada bir bedene çarptım. Kafamı kaldırdığımda benim gibi iri bir bedene çarptığımı gördüm ve bir klişeyi yaşamadığım için ne kadar şanslı olduğum konusunda kendimi tebrik ettim.
''Pardon, birader,'' dedim karşımdaki adama.
''Merhaba, Burak.''
Sorarcasına baktım. Acaba çocukla tanışmıştık da benim mi haberim yoktu? Gerçi yüzü hiç de tanıdık gelmemişti ama... ''Tanışıyor muyuz? Çıkaramadım ben seni.''
Otuz iki dişini de gözüme sokarcasına gülümsedi ve tokalaşmak için elini uzattı. ''Akın ben.''
Gülümsemeye çalıştım. Adı hala tanıdık gelmiyordu. Bozuntuya vermemek adına, ''Aa, Akın,'' dedim. Hemen sonra ise yaptığım saçmalamayı düzelttim. ''Kardeşim, kusura bakma ama ben seni yine çıkaramadım. Nerede tanışmıştık?''
Yine gülümsedi Akın denen çocuk. "Merve'nin arkadaşıyım ben. Şey... Sana benden bahsetmiştir." Haydaa. Bu sefer de başımıza Merve çıktı. Ulan benim mi hafızam da sorun vardı? Bu aralar balık yemeyi ihmal etmiştim, ondan mı hatırlamıyordum ki?