İyi okumalar :)
Nilperi Arca'dan
Önce Sırma'nın şaşkınlık dolu sesini işitmiştik. Saniyeler sonra da Deniz'in dehşete düşmüş ifadesi ona eşlik etmişti.
"Ne işi var bunun burada ya?!"
Sevgilimin son derece asabi çıkan sesine karşılık olarak sevimli olduğunu düşündüğüm bir gülümseme takındım ve ona döndüm. "Belki o da bizim gibi köfte yemeye gelmiştir?"
"Niloş sen beynini ağırlık yapıyor diye çıkartıyor musun?" diye sordu Burak elini çenesinin altına yerleştirmiş, bana bakarken. Deniz, dikkatini birkaç saniyeliğine olsun Uğur'dan çekebilmişti ve Burak'a dönüp "Ben de senin beynini çıkartabilirim istersen, Burak'cığım," dedi. Ardından tekrar Uğur'u dikizlemeye devam etti.
"Selam vermeli miyiz?"
Soru beklenilenin aksine benden değil, ikizimden çıkmıştı. Deniz bir hışımla ona döndü. "Sen de mi brütüs?!"
"Ben selam vermek istiyorum," dedi Berkant ve ardından hiçbirimizin bir şey demesine izin vermeden Uğur'a el salladı. Uğur ona döndü ama sadece baktı.
"Bak, bak, bak... Selam verdik almıyor öküz."
"Yani öküz demesek?" Sus Nilperi. Sana ne Nilperi...
Deniz'in bakışlarını üzerimde hisseder hissetmez devekuşu gibi kafamı kuma gömesim geldi. Ama bunun yerine kafamı Deniz'in koluna yasladım. Umarım sürdüğüm aydınlatıcı ve kapatıcı üzerine bulaşmazdı.
"Uğur!"
Berkant boğazı yırtılırcasına bağırdı. Etraftaki birkaç kişi bize bakınca çiçeem Sırma, "Asıl öküz sensin. İnsan gibi seslensene. Herkes bize bakıyor," diye onu azarladı. Özge gülerek sevgilisinin kafasını okşadı. "Evrilmeye çalışıyor ablası, öğrenecek."
"Aha buraya geliyor."
Burak'ı duyunca kafamı kaldırmak istedim. Gerçekten niyetim sadece bakmaktı. Ama kafamı yerinden bile oynatamadım. Zira bir el saçlarımın üzerinde kafama acıtmadan bastırıyordu. Evet, tahminler doğruydu.
Uğur'un neden bize selam vermediğini anlayamamıştım. En son üç ay önce attığım gönderiyi bana gönderip kısaca halimi hatırımı sormuştu. Bir daha da konuşmamıştık zaten.
"Pardon, tanışıyor muyuz? Bana el salladığınızı gördüm ama sizi çıkaramadım. Üstüne bir de seslenince..."
Yabancı bir erkeğin sesini duyduğumda baya sesli bir şekilde nefes alıp verdim. Bu kişinin Uğur olmamış olması iyi haberdi. Çünkü o olsaydı ortam gerilirdi ve biz bunu istemiyorduk.
Berkant boğazını temizleyip sesini çok az kalınlaştırdı ve bozuntuya vermemek adına, "Kusura bakma birader, birine benzettik," dedi ve çocuk orada yokmuş gibi Sırma'ya dönüp hayıflandı. "Ama çok benzemiyor mu Sırmasu ya?"
Çocuk dik dik Berkant'a baktıktan sonra bir şey demeden uzaklaştı. O gider gitmez Deniz lafa atladı bu sefer.
"Al işte, aynı uğursuz gibi suratsız ve şekilsiz."