İyi okumalar dilerim :)
Enis Acar'dan
Hayatta çok az övündüğüm şeyler vardı. Bunlardan biri de sağlam bünyemdi. Çok nadir hastalanırdım ve hastalandığım zamanda ertesi gün ayağa kalkardım. Ama bu sefer kalkamamıştım. İki gündür yatak döşek yatıyordum ve bu zamana kadar bir sürü yeni gelişmeler olmuştu: İlke'nin gelişi, Nilperi'nin Uğur mevzusunu kapatması-çok şükür- ve Deniz'in aşkına biraz daha yaklaşması...
''İlaçlarını içmiş miydin?''
Tepemde muhafız gibi dikilen Sırma'ya baktım. Yarım saatte bir aynı soruyu soruyordu; ama cevabım değişmiyordu. ''İçtim.''
''Peki,'' derken dudaklarını büzmüştü. Tepkisine güldüm. Böyle yapınca küçük bir kız çocuğu gibi oluyordu.
''Kapıyı açar mısınız?! Ellerim dolu!''
Kapının arkasından Nilperi'nin boğuk sesini işittiğimizde Sırma, oturduğu sandalyemden kalktı ve kapıyı açtı. Birkaç saniye sonra önümde elinde tepsiyle dikilen ikizimle göz gözeydik. Kaşlarıyla yatağın ucuna iteklediğim yorganı işaret etti. ''Üstüne çek onu.''
Omuz silktim. ''İstemiyorum.''
''Ben istiyorum.''
''Çocuk muyum ben?''
''Henüz reşit değilsin. O yüzden evet, çocuksun.''
Ne kadar mantıklı (!) bir açıklama bu böyle.
Nilperi'nin ısrarlarına daha fazla direnmeyerek tekrar yorganı üzerime örttüm. İkizim dudaklarında beliren memnun bir gülümsemeyle, elindeki tepsiyi yorganın üzerine bıraktı. Kasenin içindeki çorbayı bekletmeden kaşıklamaya başladım.
''Onu iç ve sonra uyu. Babam geldiğinde iğne için kaldırırım,'' dedi Nilperi anne modunda. Bu hastalığım onu bir hayli endişelendirmişti. Eh, bu çok normaldi. Zatürre gibi bir hastalığın tedavisi doğru ve düzgün yapılmazsa ölüme kadar gidebiliyordu. Hoş, ben bu grupta değildim ancak insan ister istemez endişelenebiliyordu.
Ona cevap vermeden çorbamı bitirdim. Ağzımı yavaşça sildikten sonra kafamı yastığa koydum ve gözlerimi kapattım. Sürekli uyumak istiyordum.
''Ben de gideyim artık. Yarın yine gelirim. Görüşürüz, Acar'ım.''
Sırma'nın sesini duyduğumda gözlerimi açtım ve ona baktım. Hafifçe gülümsedikten sonra ''Görüşürüz. Kendine dikkat et,'' dedim. Eliyle öpücük attı ve göz kırptı. ''Ederim. Siz de kendinize iyi bakın, bir şey olursa ararsınız.''
Nilperi'yle beraber odadan çıkarken el salladım ve gözlerimi kapattım.
*****
''Bu sweatshirt sence de bana daha çok yakışmaz mı?''
Kollarımı önümde birleştirmiş, büyük bir dikkatle dolabımın içinden kıyafet seçmeye çalışan Sırma'yı izliyordum. En büyük hobisi benim dolabımdan bir şeyler aşırıp giymekti. Genelde benim olmadığım zamanları seçer ve en sevdiğim kıyafetlerimi alıp giderdi. Ben de haberim yokmuş gibi davranırdım. Nasılsa geri dönüp dolaşıp bana geliyorlardı. Ama bu sefer Sırma Hanım gözümün içine baka baka alıyordu.
Fransa'dan döneli birkaç gün olmuştu ve işler yolunda gidiyordu. Deniz ve ikizim beraberdi, mutluydular. Berkant ve Elvin'in arasında ne olduğunu hâlâ anlamış değildim ama onlar da beraberken eğleniyor gözüküyorlardı. Geriye sap bir ben ve diğer sap amca kızı kalıyordu. Bu yüzden de Nilperi ve Deniz okul çıkışı buluşmaya gittiğinde Sırma soluğu benim yanımda almıştı.