#Final Part 2#

9.1K 601 710
                                    

Sırma'dan

Havaalanında dış hatlar çıkış kapısında beklerken, heyecandan yerimde duramıyordum. Sıcak hava yüzünden birazcık daralmış olsam da birazdan yaşayacağım mutluluk her şeye değerdi. Tam iki haftadır sabırsızlıkla bu anı bekliyor ve gün sayıyordum.

Dünyalar yakışıklısı sevgilim Enis Acar, çalıştığı hukuk bürosundaki diğer iki avukatla birlikte ışıkların ve aşıkların şehri olan Paris'e bir dava için gitmişti. Bu onunla ilk kez ayrı kalışımız değildi tabii, ama ne derler bilirsiniz; aynı şehirde nefes almak bile bana yetiyor. Bu yüzden onun benden kilometrelerce uzakta olmasından hoşlanmıyordum. Ve ne yazık ki buna ses çıkarma hakkımın olmadığını biliyordum. Çünkü o da keyfi gezmeye gitmiyordu. Gerçekten yoğun günler geçirmişti, öyle ki sadece yemek aralarında bir iki laf edip telefonu kapatmak zorunda kalıyorduk. Kendini kanıtlaması gerekiyordu ve bunun için gece gündüz demeden çalışıyordu. Zaten şimdiden aile ve arkadaşlar arasında adı 'işkolik buzdolabı' diye anılmaya başlanmıştı.

Evet, Enis Acar yirmi altı yaşında olmasına rağmen lisedeki çizgisini bir kere bile bozmamış, aksine daha da ciddi bir havaya bürünerek-düşünün artık ne kadar daha katı olabilir ki- 'buzdolabı' adlı lakabının hakkını sonuna kadar veriyordu.

Birden hafif bir gürültü ve yavaştan insan kalabalıklığı görünce beklenen an'ın geldiğini anladım. Çocuksu sevincimle gelen geçen herkesi incelemeye çalışıyordum ki, yakışıklı prensim tüm ihtişamıyla karşıdan göründü. Henüz benim olduğum yere bakmamıştı. Aslına bakarsanız benim geleceğimi bile bilmiyordu. Çünkü her zamanki gibi ''Beni karşılamaya kimse gelmesin. Gurbetten dönmüyorum ya!'' diye söylenerek kimseyi istemediğini belirtmişti. Ama ben uçağa kaçta bineceğini bildiğim için kimselere söylemeden onu karşılamak için buradaydım.

Yanındaki diğer iki genç avukatla beraber bana doğru yaklaşmaya başladılar. Bir yandan siyah küçük valizini çekiştiriyor diğer yandan ise gülüşerek yürümeye devam ediyorlardı. Sonunda aramızda çok az bir mesafe kaldığında kafasını olduğum yere çevirdi ve beni gördü. Ağzım yırtılırcasına sırıttım, ona doğru bir adım attım. Şaşkınca yüzüme baktığı sırada, yanındakiler kendi aralarında önce bakıştılar ve sonra bana tebessüm ettiler.

"Sürpriz!" diye şakıdım artık aramızdaki mesafeyi kapattığımızda. Şaşkın halinden sıyrılıp sevincini gösterdiğinde sıkıca boynuna sarıldım. Her zaman tutmayı sevdiğim o zarif elleri, anında belimdeki yerini aldı. "Hoş geldin, sevgilim.''

Salık saçlarıma belli belirsiz bir öpücük kondururken mırıldandı. ''Bu ne güzel sürpriz.''

''Bu daha başlangıç.'' Geri çekildim ve yanımızda başkalarının olduğunu hatırlayarak yanaklarına birer öpücük kondurdum. O da beni taklit etti ve sağ elini parmaklarıma dolayıp bizi izleyen avukatlara döndük. Daha önce tanıştığımız için ve ayaküstü sohbet ettiğimiz için onlara da selam verdim.

''Merhaba. Sizler de hoş geldiniz.''

''Merhaba.'' dedi adını Kutlu olarak hatırladığım uzun boylu avukat. Onun da aynı Enis Acar ve diğer avukat arkadaşı gibi elinde valizi vardı.

''Merhaba.'' Bu konuşan da üçüncü avukat Aytun'du.

''Gidelim mi artık?'' diye sordum sevgilime beklentiyle bakarak. Hızlıca kafasını aşağı yukarı salladı ve arkadaşlarına baktı. ''Ofise mi geçeceksiniz?''

Kutlu Bey yorgunca güldü. Adamın morarmış gözaltları 'uyku istiyorum!' diye bağırıyordu ama bizimkisinin aklı fikri işte olduğu için hala ofis derdindeydi. ''Pazartesiye kadar iş lafı duymak istemiyorum.'' Dedi Kutlu Bey ve Acar'a bakarak ekledi. "Arabanız var mı? Yoksa eğer sizi bırakabiliriz gideceğiniz yere kadar."

Bir İçim Su| Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin