11.Bölüm

374 24 41
                                    

  Keyifli okumalar
...
Karanlık sadece geceyi değil, genç adamın zihninini de esir almıştı. Kalbine nükseden acı tüm yaşam belirtilerini engelliyordu.
Kötü bir oyundu bu, karanlık gecenin kötü oyunuydu.

Ruhu solduran, bir vampir gibi kan emen acımasız, duygusuz bir gece yürek yakan bir oyun sergilemişti.

Genç adam yutkundu. Kesif bir acı yüreğinden geçip burnunu sızlattı. Ela gözleri kızarmıştı. Bitkin düşmüş bedeni boş bir çuval gibi yere yığıldı. Ufuk, sadece diz kapaklarının üstüne çökerek ayakta kalabildi.

Canı yanıyordu, daha önce de defalarca yanmıştı. Kül olmuş can kaç kez daha alev alabilirdi? Ya insan yanmaya alışır mıydı?

Ufuk, alışmış mıydı? Tabi ki alışmamıştı. Yanıp kül olan canına deva bulmak için yanmaya devam ediyordu. Fakat bu sefer ki yangın beklenmedik türdendi. Hazırlıksız yakalanmıştı ve önünü alamayacağı kadar büyümüştü. Bütün yangınlarını söndüren ‘Meva bunları isteyerek yapmıyor.’ Umudu Meva'nın sözleriyle yok olmuştu. Şimdi nasıl söndürecekti yangınını neyle avunacaktı.

Alper, karşısındaki adamın halini uzaktan izlemenin bir faydası olmayacağının farkına vararak yanına yaklaştı, elini omzuna koyup hafifçe sıktı. Destek olmak için yaptığı bu harekete bir tepki alamadığında Ufuk'un koluna girerek yerden kaldırdı.

Yüzüne çekinerek baktı. Kardeşi dediği adamı hiç böyle görmemişti, görmekte istemiyordu. Nasıl destek olacağı, teselli edeceği konusunda kararsızdı.

“Kendine gel Ufuk, şimdi böyle yaparsan biz bu işin sonunu nasıl getireceğiz. Görmedin mi? O kız Meva olamaz. Benim kardeşim olamaz. Bedeni aynı fakat ruhu değil. Sebebi ne olursa olsun o kimseyi incitmezdi.”

Ufuk, Alper'in söylediklerini duymadı ya da algılayamadı. Yüreğini bir hançer gibi eşeleyen sözleri haykırdı.

“Yine gitti abi, beni ikinci kez bırakıp ona gitti. Ne yaptılar bu kıza Alper, benim sevdiğim kadını nasıl bu hale getirdiler.”

“Bilmiyorum Ufuk, öğreneceğiz. Yalçın'ın yediği haltları bir bir ortaya çıkaracağız ve Meva ona bir daha gitmeyecek.” Alper, hiç olmadığı kadar emin konuştu kendinden o da bugün çok şeyin farkına bizzat şahit olarak varmıştı.

Alper'in yardımıyla arabaya bindi Ufuk, gözlerini sımsıkı kapatıp kuytu bir karanlığın kollarına bıraktı kendini, uyumuyordu fakat bilinci hiçbir şeyin farkında olmayacak kadar bitap düşmüştü. Unutmak istiyordu sadece, dakikalar önce yaşadıklarını beyninden silip atmak istiyordu.

Zaman nasıl geçti? Hangi ara eve geldiler? Ufuk hiçbirini anlamadığı bir yolculuk geçirmişti. İyi değildi, ancak vücudu gerçekleştirmesi gereken eylemlerin farkındaydı. Alper'e bir şey söylemedi, arabanın kapısını yavaşça açıp kendini dışarı attı. Yüzüne çarpan rüzgarla rahatladığını hissetti. Nefessiz kalmış gibi derin bir nefes aldı. Arabanın kapısını kapattıp ağır adımlarla evine  ilerledi. Cebinden çıkardığı anahtarla evin kapısını açtı. İçeri girdiğinde ışıkları yakıp direk merdivenlere yöneldi ve kendisini odasına attı.

Evi, her zamankinden daha sessiz daha boğucu ve daha bunaltıcı geliyordu. Beynindeki tüm düşüncelerini bir kenara bırakıp gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı.

Uyandığında her şeyin daha güzel olmasını dileyerek, yaşadıklarının kötü bir rüya olmasını umarak ve saklı rüyasının geri dönmesi için dua ederek uykuya daldı.

Ertesi gün sabah Alper, hiçbir şey düşünmeden aklına koyduğu şeyi yapmak için evden çıktı. Ufuk'la daha önce konuştukları konuyu, Meva'yla konuşacaktı. Dün olanlardan sonra bunu kafasına koymuştu. Kardeşini tekrar yanına çekecekti. Meva'yı karşısına alması işlerini zora sokmaktan başka bir şeye yaramamıştı. Kardeşindeki değişimi dün gece tüm çıplaklığıyla görmüştü. Şimdi kendisine o kadar çok kızıyordu ki, annesinin sözlerine hangi mantıkla inanmıştı.

SAKLI RÜYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin