Baba tarafından sevilmeye muhtaç kişinin yarasını kimse iyileştiremez.
İlle de Vatan! İlle de Vatan!
Kaderin önüne geçemezsin ya hani işte aşkında önüne öyle geçemiyorsun. Sen ne kadar kaçsan o o kadar bağlanır! Kurtulamazsın asla, sadece olanlara tanıklık edersin. Sevdiğine bakmaya kıyamazken ondan uzak kalmak. İşte bu acıyı yaşamadan bilemezsin.
Işıl çalışma masasında başı ellerinin arasında öylece düşünüyordu. Nasıl dayanacaktı bu acıya? Onsuz nasıl nefes alacaktı peki? Bunları düşünmek bile nefesinin kesilmesine yetiyordu. Gözünden usulca bir yaş süzüldü, şuan hayatta olması için neleri feda etmezdi ki!
Kapısının tıklatılmasıyla doğruldu. Ardından içeri gelmesi için seslendi. Görüş alanına giren kişi yardımcısından başkası değildi. Uzun, hafif kilolu genç bayan zarafetiyle süzüldü.
- Işıl, dışarı da genç bir adam seni görmek istediğini söyledi.
- Kim ki şimdi bu? Adını söyledi mi Yasemin?
- Hayır söylemedi. Sadece görüşmek istediğini söyledi.
- Allah Allah, tamam söyle de gelsin.
Genç bayan odadan çıkıp kapıyı yavaşça kapattı. Işıl oda da kendi kendine söyleniyordu.
- Kim şimdi bu ya? Kesin gazete de haber yaptığım arızalardan birisi. Bunca işim yokmuş gibi şimdi bide bununla uğraş! Hay Allah'ım ya!
Elinde ki kalemi sinirle masaya fırlatıp ayağa kalktı, tam o sırada içeriye giren kişiyle ağzı açık kaldı. Gözleri adeta yuvalarından çıkacaktı! Nefesi bir an kesildi, boğazına düğümlenen yumrular canını yaktı. Ayakta duramaz oldu, son bir güçle seslendi;
- Onur!
- Ben geldim ay tenli kadın!
Işıl tam düşecekken Onur hızlıca belinden tuttu. Gözleri bu manzara karşısında daha fazla dayanamadı ve incilerini salı verdi. Gördüklerinin hayal olmasından korktu ve titreyen ellerini Onur'un yüzünde gezdirdi. Buz kesmiş elleri önce hissetmedi, titremesine de engel olamıyordu. Onur bu manzara karşısında daha fazla dayanamadı ve Işıl'a sıkıca sarıldı.
- Biliyorum, çok ani oldu. Ama daha fazla bu acıyı çekmene dayanamazdım. Olacaksa bir anda olsun dedim.
- Ama sen ölmüştün!
Titrek ve boğuk çıkan sesine aldırış etmedi. Olanları anlamaya çalıştı ama aklı almıyordu. Kalbi kelebek misali çaresizce çırpınıyordu!
- Bak işte karşındayım. Demek ki ölmemişim.
Onur kendini geriye çekip biraz uzaklaştı. Karşında ki nemli gözlere bakıp hafifçe gülümsedi. Bu kızı gerçekten seviyordu!
- Hadi ama kendine gel. Daha ne kadar böyle kalacaksın?
- Ne? Kusura bakma ama şuan da karşımda bir hortlak var! Nasıl davranmamı bekliyorsun?
Onur gülmemek için dişlerini sıktı.
- Hortlak mı?
- Evet! Bu nasıl oldu? Her şeyi anlat bana!
Onur aldığı nefesini sesli bir şekilde bırakıp yan tarafta bulunan deri koltuğa oturdu. Işıl da karşısına oturunca olan biten her şeyi anlattı.
- Sen şimdi asker misin?
- Yani bir nevi öyle. Mit elemanıyım.
Işıl ikinci bir şoku da atlatınca aniden ayağa kalktı. Sinirle Onur'un yanına gidip hızlı olmayan ama etkili bir tokat attı. Onur bu tokatla şaşırsa da canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Beyaz'ın Çocuklar'ı ('Mesele Vatan!' Serisi 1) TAMAMLANDI
Não FicçãoBaş kahramanımız KIZ ASKER! Vatan; sevdası sonsuz, aşkı onsuz olmayan yegane şeydir. Kalpten sevgi, imandan inanmak yeterliydi onu sevmeye. Nereye gidersen git yine de vatan dersin vatan! Yastığımız mezar taşı üstümüzde al bayrağın gölgesi! Memlek...