Herkes ilk olmak ister, "İlk aşk", "İlk öpücük".. Oysa ilk geçicidir.. Sahip olduğunuz hangi ilk hala sizin? Oysa kimsenin beğenmediği "son"da durum farklıdır.. Ondan ötesi yoktur.. Heyecandan avuçlarınızın terleyerek tuttuğu "ilk" elle değil, Güvenerek sımsıkı tuttuğunuz "son" el ile girersiniz mezara.. "İlk" olup yok olmak mı, "Son" olup sonsuz olmak mı isterdiniz?
Gelir miydi "gel" dediklerimiz? Sever miydi "sev" dediklerimiz? "Gitme" dediklerimiz kalır mıydı hep yanımızda?
Güneş batmak üzereydi, sonbahar rüzgarı dağıtıyordu kurumuş yaprakları kaldırımların üzerine. Gökyüzünün lacivert rengi tüm ihtişamıyla güneşi alıp ayı veriyordu dünyaya. "Sevdiklerimizi de verseydi keşke." Gökyüzü kendini karanlığa hazırlarken bir çığlık kopup yükseldi ona doğru. Ve bir çığlık daha, bir tane daha. Haykırış yeni bir umut içindi, yeni bir hayat içindi.
Murat Betül'ü kucağına almış ambulansa doğru götürüyordu. Betül acıyla kasılırken o sadece baktı, ambulans oradan uzaklaşırken Murat hala orada duruyordu. Onu kendine getiren Onur oldu ve alıp arabaya bindirdi. Hastaneye doğru giderken yolda herkese haber verilmişti. Murat için yol bitmiyordu adeta! Elleri titriyor, üşüyordu.
Nihayet hastanenin önüne geldiklerinde hızlıca indiler arabadan ve koşar adım doğumhanenin oraya doğru yürüdüler. Osman bey ve Ender bey de onlara katılınca sıra beklemeye geldi. İşte en zor kısım buydu beklemek. Çaresizce elinizden bir şey gelmeden sadece beklemek. İçeriden gelen çığlık sesleri kalplerine hüzün çötürtüyordu. Murat bir o yana bir bu yana gidiyor yine de onu ele geçiren endişesi geçmiyordu bir türlü.
Betül sedyenin üzerinde ıkınırken bir hemşire yanına gelip terini silerken elini tuttu ve zor olsa da konuşabildi.
- Eşimi çağırın!
Hemşire onu onaylayıp uzaklaştı yanından ve odadan çıktı. Doktor İlayda Betül'e bakıp korkuyla konuştu.
- Ikın Betül, dayan! Bebeğin için hadi!
Diğer hemşire de doktorun yüzüne bakıp endişeyle konuştu.
- Hocam, çok yoruldu. Sezaryene almak zorundayız!
- Az kaldı Burçin, ama siz her ihtimale karşı ameliyathaneyi hazırlayın.
O sıra da az önce giden hemşire içeriye girmiş Murat'ta hemen arkasındaydı. Hızlıca Betül'ün yanına gelip elini sıkıca tuttu.
- Dayan deniz gözlüm, geçecek söz veriyordum.
Betül Murat'ın elini sıkarken acı bir çığlık attı ve ardından başını geriye doğru yasladı. Çok yorulmuştu ve uyumak istiyordu. Derin bir uyku iyi gelecekti ama biliyordu ki bebeği için güçlü olmak zorundaydı. Murat alnını alnına dayayıp gözlerini kapattı.
- Bizim için güzelim, hadi.
- Murat... Çok yoruldum!
Çığlığı kulakları delerken Murat daha da sıktı elini. Dışarıda ise çaresiz bir bekleyiş vardı. Leyla onlara doğru yaklaşırken Işıl ayağa kalkıp sarıldı ona, birlikte otururken Osman bey de yanına gelip sordu,
- Annenlere haber verdin mi kızım?
- Verdim enişte, yola çıkmışlar bile.
Osman bey gözlerinde ki endişeyle uzaklaştı oradan. Eşi geldi aklına ve titredi adeta, yanında olmasını onlara destek çıkmasını ne çok isterdi. Torunlarını birlikte sevmek, gözünden süzülen yaş usulca yere düştü. O bir babaydı ve güçlü olmak zorundaydı, bize biçilen vazifelerle güçlü olmak zorunda olmayı nasılda benimsetmişlerdi. Bir anneyim güçlü olmak zorundayım, bir babayım güçlü olmak zorundayım, bir ablayım güçlü durmak zorundayım. Yapmak zorundayız bunları evet. Peki ya hiç güçlü değilsek sadece bizi öyle görmek istedikleri için öyleysek?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Beyaz'ın Çocuklar'ı ('Mesele Vatan!' Serisi 1) TAMAMLANDI
Não FicçãoBaş kahramanımız KIZ ASKER! Vatan; sevdası sonsuz, aşkı onsuz olmayan yegane şeydir. Kalpten sevgi, imandan inanmak yeterliydi onu sevmeye. Nereye gidersen git yine de vatan dersin vatan! Yastığımız mezar taşı üstümüzde al bayrağın gölgesi! Memlek...