"Tarihi girişkenler değiştirirdi. Cesareti olanlar eyleme dökülürdü. Ve korkusuzlar değiştirirdi dünyayı, akışı..."
-
İkinci Kafes, Buca, İZMİR
"Senin aklına uyarak gelen de kabahat zaten!"
Gece yarısına az birzaman kalmıştı ve gök, bürünebileceği en güzel siyah ve mavinin karışımınacömertçe boyanarak bütün güzelliğini sunan çekici bir kadını andırıyordu. Günahkarlığını güzelliğiyle saklar gibi bir hali vardı. Sokak lambalarının giderek seyrekleşmesiyle çok daha net gözüken yıldızlar sayesinde de gökyüzü hepten pırıl pırıl gözüküyordu.
Geceden daha da siyah olan Yamaha xsr700'ün lastikleri sürücüsünün ustalıkla yaptığı keskin dönüşün etkisiyle cayır cayır asfaltları yakmış, bulundukları sokağı inim inim inletmişlerdi. Dönüşün sertliği arkadaki yolcunun, sürücünün beline yapışmasına da neden olmuştu. Sürücüye bu kadar güvenmese hayatta binmezdi bu son derece gösterişli ölüm aletine. Motosikletlere bayılması onlara binmesi için yeterli sebep değildi sonuçta!
Nihayet yavaşladıklarında uygun bir yere park etti oğlunu sürücü ve sinirle karışık bir sitemkarlıkla atladı motorunun selesinden aşağıya. Onu takiben diğeri de yere ayağını basmıştı. İlk önce sürücü kaskını çıkarıp bıraktı motorunun sele altına. Simsiyah saçları kızgın bir çağlayan gibi salınmıştı deri ceketinin üstüne.
"Burası mı?"
Sesinin tonunda hala hissediliyordu yoğun bir sinir. Sinir olmadığının da farkındaydı gerçi, endişeleniyor ile sinir arasındaki sırat köprüsünde gelip gidiyordu dense daha iyi olurdu.
"Göremiyorum ki."
Işık gözünü diktiği tepeden ayırıp kaskıyla uğraşan Nisan'a doğrulttu. Siyah kaskın kayışını el yordamıyla bulmuş fakat ne hikmetse açamamıştı. Kaç yıllık hakemin haline bakın demek istemişti Işık.
"Ah sakar kedi..."
Tez elden siyah kaskı ufaklığının kafasından çıkardığında kendisi gibi salık bıraktığı dümdüz saçları gecenin esintisine bir an için kaptırıp şöyle bir yüzüne gözüne doğru süzülmüşlerdi. Kendisini saklayan esmerliği maalesef Nisan için geçerli değildi, kızın bal sarısı saçları ve bembeyaz teni soluk ışıkta bile parlayan türdendi. Kaskın içinde terlemekten ıslanmış perçemleri alnına düştüğünde gülmemek için dudaklarını ısırdı Işık.
"Senin aklına uyduk geldik ama bir şey olmaz inşallah kedicik."
İkisi de biliyordu bir şey olmayacağını. Yakalanmadıkları sürece... Yakalanmaları durumunda da sıyrılabilmeleri de mümkündü sıçıp tüy dikmeleri de. İkisi de ikincisinin olmaması için bildikleri bütün duaları sıralayarak Allah'a yalvardıklarını birbirlerine çaktırmamak için uğraşsa da boşa uğraş veriyorlardı. Birbirlerine rol kestiklerinin ikisi de farkındaydı, gerçek olmadıklarını bildikleri bir korkusuzluk, umursamazlık oyunuydu bu.
"Çok kızdın mı abla?"
Işık bakmayacağım demişti içinden ama karanlığın etkisiyle siyaha sarılan irisleri kendisine ihanet edip Nisan'a doğru baktıklarında kızın kırmızımsı dudaklarının bükülü olduğunu gördü. Saç rengiyle uyumlu gözleri kendisine değil yere bakıyordu. Suçlu çocuklar gibi dudak bükmüştü kendisine Nisan.
İkisinin de sert bir mizacı olduğu kadar çocuktular içlerinde bir yerde.
"Ulan bana geçiyor nazın değil mi?"
Koşu yaptıklarından birkaç gün sonra Nisan'ın kendisini arayıp selam sabah vermeden "Buldum! Kesinkes orada, eminim," dediğinde anlamıştı zaten kimden bahsettiğini. Kafaya taktı mı bir kere, takıyordu. O gün de belliydi kurcalamadan bırakmayacağı, eline ne geçecekse. "Nereden biliyorsun orada olduğunu?" dediğinde "Çünkü aşağısı onu kesmez tahminen," demişti. Aşağısı? Korkulurdu bu kızdan. Onun peşine gelmişlerdi işte. Herkese sert bir kaya olsa da birbirlerinin nazını çekiyorlardı işte. Nisan'ın da az önceki halinden gram eser kalmamıştı. Arsız yüzsüz kafasını kaldırıp gözlerini kıstı. "Evet bilmiyor muydun?" derken utanmaz utanmaz dil çıkartmayı ihmal etmemişti. Edepsiz kedi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM ÇİÇEĞİ |Tamamlandı| #Wattys2023
ActionO son derece güçlü, yanına yaklaşırken iki kez düşünülmesi gereken, ne istediğini bilen bir kadın. Bilinen adı "Arslan." Jülide, hayata karşı tek başına ayakta durmayı başarmakla kalmayıp kitabını yazan kadınlardan. Kendi gibilerle çıktığı yolda yal...