37.PARÇA: KARAR

114 8 2
                                    

Selamlar efendim! Ben geldim, başınızın deli belası evlerinizin kaçık yazarı! Tamam tamam saçmaladım ama olsundu çiçeklerim, acık şımarmak hakkım değil mi?

***

"Beynimin içi kar beyaza boyalıydı da hayallerim ağır ağır is kokuyordu."

***

Tepecik Mahallesi, Konak, İZMİR

Adım attığınız yerde yok olmak istediğiniz zamanlar vardır.

Halbuki hiçbir insan görünmez olmak istemez. Tam tersine görünür, fark edilir olmak için çabalar, didinir dururuz. Görünmemenin boyutları psikolojik şiddete, aklı kaçırmaya varan hastalıklara kadar varabiliyorken tam şu an, bulunduğum yerde görünmez olmak istiyordum.

Kadifekale'de, Çimentepe'de, Kuruçeşme'de, Gültepe'de, İzmir'in arka sokaklarında ve bunlar gibi yerlerde gece vakti yürüyen, dövüşmeye giden, sabaha karşı yaralı olduğum zamanlar da dahil dönen bir kadındım ben. Hiçbirinde yüreğimin üzerine ağır bir kimyasal bileşik gibi çöküp kalan bir korku hissetmemiştim. İzmir gibi mükemmel bir şehrin, Ege denizinin nazlı ve eşsiz incisinin Karşıyaka, Bostanlı, Alsancak, Mavişehir gibi yerleri ne kadar güzel, ne denli büyüleyici ve huzurlu yüzlere sahipse Kadifekale, Çimentepe, Buca gibi yerler de bir o kadar tehlikeli, buralarda bulunduğunuz saatler içerisinde ürkütücü olabiliyordu.

Fakat Tepecik başkaydı.

Değil gece, gündüz gözüyle giderken bile temkinli olmak gerekiyordu. Zaten bana gelen mesajın sahibinin de nezih ve güzel hiç değilse temiz bir yerde beni bekleyeceğini düşünmemiştim. Küçük adımlar atarak ilerlediğim yolda aniden biri kolumdan tutup sokağın soluna doğru çekti. Anlık şoktan kurtulurken beni tutan kolu kavrayıp geriye doğru büküp çenesine dizimi yapıştırdım. Siyahlar içerisindeki adamın ağzından kızıl bir sızıntı süzülmeye başlamıştı.

"Jülide sen misin diye sormayacağım."

Büyük ihtimal kırılmış dişinin olduğu tarafı tutarak söylemişti bunu meymenetsiz herif.

"Sen kimsin?"

"Patron'un kolu."

"Adın yok mu?"

"Senin kafeste adın nasıl yoksa benim de yok, Arslan."

Arkasını dönüp gitmeye niyetlendi neden sonra aklına yeni gelmişçesine, "Düş peşime," dedi. Susup peşinden giderken girdiğimiz sokakların İzmir'e ait olduğunu düşünmek bile imkanlar dahilinde değildi sanki. Giderek daha da kötüleşiyordu manzara. İnsanlar kayıp giden film şeridinden birer ikişer azalırken etrafta sıvası dökülmüş apartmanlar, hasarlı yıkık dökük evler, fakirliğin acınası ve korkutucu yüzüne ait her şey artmıştı. Arada bir pencerelerden veya gölgelerin sindiği başka yerlerden beliren simaları görüyordum. Suretlerine tekinsizliğin ikametgah aldığı simalardı bunlar. Tarihe müthiş ilgili sayılmazdım fakat bildiğim kadarıyla buralarda eskiden zenginler yaşıyordu, şimdi gördüğüm manzara bir zamanlar İzmir'in bilinmeyen tarihi dokusunun üzerindeki şaşalı zengin hayattan çok uzaktı. Gölgelerin içine itilmiş karanlık bir gerçek vardı.

"İçeri gir. Orada."

Patron'un Kolu olarak kendini niteleyen adam direktifi verip gözden kayboldu. Karşımda diğerlerinden fazla farkı bulunmasa da daha iyi durumda gözüken, açık yeşili kirden sönmüş, tek katlı bir müstakil ev duruyordu. Bakımsız bahçesinde tekinsiz görünen başkaları vardı. Aklımdan aynı anda yüzlerce şey geçmeye başlamıştı.

Evet ben çok başarılı bir dövüşçüydüm. Bunları biliyordum. Bu yüzleri isimlerini bilmesem bile kimliklerini biliyordum. Ancak çok fazlaydılar. Kaçını dövebilirdim ki? Silahları var mıydı acaba? Böyle bir yerde silahsız gezmek çok saçma olurdu herhalde. Telefonumun sinyali açık mıydı?

CEHENNEM ÇİÇEĞİ |Tamamlandı| #Wattys2023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin