Herkese öncelikle merhaba derken özür diliyorum. Üniversite başladıktan sonra elimi eteğimi çektim ama aklım buradaydı. İş güç ders derken bir türlü yazamadım. Keyifli okumalar diliyorum çiçeklerim.
-
"Gerçek kimlikler meşakkati göze alıp yola çıkmaya cesareti olanlar tarafından keşfedilir."
-
Nevvar Salih İşgören Hastanesi, Alsancak, İZMİR
Beyaz rengi hiçbir zaman sevmemiştim. Siyahın gözü yakmayan asaleti sözde masumiyetin temsilcisi olan beyaz renkte yoktu, beyaz çiğdi, göz yorucuydu, sahtekardı, ispiyoncuydu. Siyahsa asildi, ağırlığı göz yormaktansa rahatlatıcıydı, doygundu, saklayıcıydı. Siyah günahkardı fakat içinde iyilikleri barındıran bir günahkardı.
Siyah aydınlığın karanlığıydı.
Siyah masumiyetin mezarlığıydı.
Veya sadece şu an gördüğüm tek şeydi.
Zihnim o ana kadar tembellik yapmayı tercih eden farkındalığımı uyandırmaya ancak karar vermiş olmalıydı ki bilincim hızlı hızlı esneme ve gerilme faslını geçip mantıklı bir şekilde düşünmeye itmişti beni.
Neden her yer simsiyahtı? Rüyada mıyım diye sorgularken rüya görmediğime emin olmamı sağlayan şey koku alabildiğimi fark etmem olmuştu. Yoğun olmamakla beraber bana pek yabancı olmayan ve son derece rahatsız edici bir koku alıyordum. Hemen ardından diğer duyularımın da mesai başı yaptığını anlamıştım. Hissediyordum. Soğuğu, sıcağı, her neredeysem oranın yumuşaklığını, kıvrımlarını... Duyuyordum. Etraftaki aceleci adımlamaları, birilerinin düz ses tonlarıyla konuşmalarını, makine sesine benzeyen tekdüze bip-bipleri... Ağzımın içindeki kuruluğa karışan acımsı tadı algılamıştım. Sabah kalktığınızda açlıktan dolayı yapışkan, leş bir tat olurdu ya ağzınızda, onun bin beteri bir şey hissediyordum.
Rüyada değildim.
Gözlerimin üzerinde garip bir his mevcuttu, sevimsiz bir ağırlık çökmüştü adeta. Herhangi bir yerimi kıpırdatmaya çalıştım, sağ elimin parmakları gevşek gevşek eklem yerlerinden kımıldadı. Dirseğime bağlı ince bir şeyin soğuk sürtünüşünü hissetmiştim.
Kaslarımdaki rahatlama neyin nesiydi?
En son hatırladığım kadarıyla kendimden geçirecek kadar büyük bir acı vardı bedenimin her zerresinde.
Bilincimin gözlerimi açmam yönündeki direktiflerine en sonunda uyup yavaşça araladım. Bembeyaz bir ışık gözümün alıştığı karanlığa anne karnında fazla duramayıp erkenden doğan bir çocuğun edasıyla patlayıverdi. Işığın yoğunluğu gözlerimi geri yummama beni zorlasa da kendimi zorlayıp bütünüyle açtım.
Sedyeler, hasta iniltiler, beyaz duvarlar, beyaz önlüklü insanlar...
Hastanedeydim. Neden ve nasıl?
Bedenimde varlığını iğne batar gibi hissettiğim acı bir anlık içimde dolaşınca cevabımı almıştım. Tam o sırada perde aralanmıştı. Kızılımsı yansımalara sahip açık kumral saçlı bir kadın içeri girdi.
"Uyanmışsın, günaydın güçlü kadın."
Hemşireye benzemiyordu. Doktor önlüğü vardı üstünde ve ses tonu düz olmaktan çok evine gelen bir misafiri ağırlar gibi sıcak ve tatlıydı. Hastaya durumunu unutturmak için güzel bir politikaydı doğrusu. Böylesine rastlamak günümüz Türkiye'sinde iyice zorlaşan bir durum olmuştu.
Güçlü kadın diye seslenilmekten olsa gerek gülümsemek için zorladım kendimi.
"Nasılsın?"
"İyi miyim kötü müyüm tam olarak tahlil edemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM ÇİÇEĞİ |Tamamlandı| #Wattys2023
AksiO son derece güçlü, yanına yaklaşırken iki kez düşünülmesi gereken, ne istediğini bilen bir kadın. Bilinen adı "Arslan." Jülide, hayata karşı tek başına ayakta durmayı başarmakla kalmayıp kitabını yazan kadınlardan. Kendi gibilerle çıktığı yolda yal...