"Güç, hiç ağlamamak değil, öleceğini bilsen de üzerine korkusuzca gidip ağladığını herkesten saklamak ve dışarıya hiç göstermemektir."
-
Adliye Sarayı, Konak, İZMİR
Eğer biri tam şu an auraların renklerini görüp buna göre duygulara isim koy deseydi ben nefretin Züleyha ise birçok şeyin ismini alabilirdi.
Tam saatinde geldiğimiz adliye binasında küçük bir ordu halinde bekliyorduk fakat Züleyha, bütün değişimine karşı şu an onu ilk gördüğüm günün bir yansıması gibiydi. Endişeli olduğu her halinden belliydi, yaprak gibi titriyordu her ne kadar bunu belli etmemeye çalışsa da... Alnına düşen al yazmasının ucu kaşına dokunuyordu, görüşüne çözünürlük hatasından hallice verdiği bozukluğu tahmin etmek zor değildi fakat O, buna rağmen sanki kıpırdarsa parçalara ayrılıp yok olacakmış gibiydi.
Yasin Bey, Züleyha'nın sağında cüppesiyle bense sol tarafında dimdik duruyordum. Böyle zamanlarda bir şey demek istese de konuşamayan tiplerden olduğum için aklıma hiçbir doğru şey gelmiyor, teskin edici etki oluşturacak bir şeyler bulamıyordum.
Turgay hoca ve Süreyya hanım nefes almak için dışarı çıkmışlardı. Geniş, soğuk bir tünelin havasını taşıyan boğucu koridorun öbür ucundan bütün sakinliğimi yerle bir eden şeyi gördüm. Vedat pisliği. Köpek. Aklım anında köpeklere neden hakaret ediyorsun ki? Hangi köpek bu pisliğin yaptığını yapar sorusunu sorarak bana isyan etti. Haklıydı. İki kolundan sıkıca tutan memurların arasında katıksız esmer yüzü, iğrenç bakışları ve tüm meymenetsizliğiyle gözümde bir an şeytanın bir sureti halini almıştı.
Bakışları Züleyha'da saniyenin binde biri kadar durduktan sonra asıl hedefini buldu: beni.
Hayır, ona acımıyordum. Aklıma onu dövdüğüm gece geldikçe içimde kabarıp taşan tekrar ve tekrar, daha fazlasıyla yapma hissini bastırmak her an çok daha zorlaşıyordu. Dik dik bakışlarından kaçmak, korktuğunun bir göstergesidir. Rakibinin gözlerinden gözlerini kesinlikle ayırma, sağlam duruşun ilk adımı budur. Bana, benim gibilere daha ilk derslerinden öğretilen öğretilerdi bunlar. Ben de bunu yapıp bakışlarından mavi bakışlarımı kaçırmadım. İnsanlar gözlerimin buzdan dipsiz bir çukuru anımsattığını söylerdi böyle zamanlarda. Dizimi kırıp yaslandığım duvarda iyice dikelerek bir tür ayıdan kaçma psikolojisi uyguluyordum. Doğada bir ayıyla karşılaşırsanız ya ondan daha büyük olduğunuzu kanıtlamak zorundaydınız ki korkutup ayıyı kaçırabilesiniz ya da yokuş aşağı koşacaktınız ki arkanızdan koştuğunda yokuşta yuvarlanıp acı bir iniş yapsın. Şu an daha büyük olduğumu kanıtlamak zorundaydım kaldı ki uzun boyum bunun için bana fazlasıyla yardımcı oluyordu fakat yine de bu gibi pislikler yedikleri dayakları yememiş gibi yapma konusunda ustaydılar.
Gerçi görünen yediği dayağı unutmadığını yönündeydi.
Fakat Züleyha, şeytan suratlının gelmesiyle daha da çok titremeye başlamış ve bunu belli etmemeye çalışmayı unutmuştu. Bunu yakalamasına izin veremezdim. Onu omuzlarından sıkarak daldığı korku sarılı kötü kabustan çıkarmaya çalıştım.
"Züleyha, bacım gel bir çay içelim seninle."
Cevap vermesini beklemedim. Yasin Bey'e, "Biz dışarı çıkıyoruz," dediğimde anlayışla başını eğdi ben de belinden hafifçe iteleyerek dışarı yönlendirdim Züleyha'yı. Temiz havaya çıkan Züleyha'nın atan betinin rengi kendisine gelmeye başlamışsa da zeytin siyahı gözlere dikkatlice şöyle bir baktığınızda dolmaya başladığını görmek işten bile değildi.
Turgay hoca ve eşinin oturduğu yere gitmekten beni son anda vazgeçiren şey bu olmuştu. Züleyha'yı kendime çekip sessizce söyledim: "Ağlayacaksan ağla Züleyha, tam şimdi. İçini boşalt."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM ÇİÇEĞİ |Tamamlandı| #Wattys2023
AkčníO son derece güçlü, yanına yaklaşırken iki kez düşünülmesi gereken, ne istediğini bilen bir kadın. Bilinen adı "Arslan." Jülide, hayata karşı tek başına ayakta durmayı başarmakla kalmayıp kitabını yazan kadınlardan. Kendi gibilerle çıktığı yolda yal...