Bölüm 2
Nehir, sabah alarmına söylenerek uyandı. Üstünden zor bela yorganını atıp tuvalete gitti. Uyku mahmuru haliyle su ısıtıcısını açıp buzdolabından peynir, zeytin çıkardıktan sonra bir günlük bayat ekmeğini kutusundan çıkarıp başından kesti. Isınan suyla kahvesini hazırladıktan sonra hızlıca kahvaltısını yaptı.
Bugün yine bomboş hissediyordu. Sahi en son ne zaman gerçekten bir şeyler hissetmişti? Teyzesinin yanına yerleştiğinde mi? Teyzesi doğum yaptığında mı? Mezun olduğunda mı? İşe başladığında mı? Ufak his kırıntılarıydı bunlar. Senelerdir doya doya bir şeyler hissetmeye hasretti Nehir.
Kaçan iştahıyla sofradan kalktı, kirlilerin üstüne su akıtıp tezgâha koydu, yiyecekleri dolaba yerleştirdi. Dişlerini hızlıca fırçaladıktan sonra odasına geçip saçlarını taradı, üstünü giyindi, işten gelince askıya astığı üniformasını alıp özenle katladıktan sonra çantasına yerleştirdi. Saçlarını düzgün bir topuz yapıp tel tokalarla sabitleştirdikten sonra evin ocaklarını kontrol etti ve evden gitti.
Hastaneye duruşunu dikleştirip gülümsedi. Dinç olmalıydı, güçlü olmalıydı Nehir. Hastalarıyla birlikte olmak ona terapi gibi geliyordu. Mesleğini çok severek yapıyordu Nehir. Onun için mesleği, özgürlüğüydü, umuduydu, hayatıydı.
Servise girdiğinde herkesle selamlaştıktan sonra giyinme odasında üstünü değiştirdi. Hemşire odasına gidip kupasına çayını doldurduğunda servisteki arkadaşları yer kurası çekiyordu.
"Nehir, seç bakalım!" dedi Fatih. Nehir çayını orta sehpaya koyup Fatih'in elindeki kağıtlardan birini açtı ve herkese gösterdi.
"On üçten yirmi dahil benim," dedi. Her gün bu rutin yapılırdı. Sabah vardiyasına gelenler saat sekizde hastanede olurlardı, kura çekilirdi, sonra gece nöbetindeki hemşireler gündüz vardiyasındaki hemşirelere hastalarını teslim ederdi ve böylece başlardı mesai. Serviste sekiz hemşire çalışıyordu. Her biri sekiz hasta alacağımız şekilde dağılım yapılıyordu. Her hemşireye birer stajyer düşecek şekilde lisans ve lisedeki stajyerler dağıtılıyordu. Hemşireler hem onlara mesleği öğretiyordu hem yükleri bir nebze olsun hafifliyordu.
"Nehir senin alacağın bir şey var mı?" dedi Berna Hanım, Avon Kataloğunu önüne koydu Nehir'in. Çayını içerken nezaketen kataloğa baktı Nehir. Bu katalog yerine bir kitap getirseniz de okusanız keşke!
"Ben ihtiyaçlarımı mağazadan gidermiştim, başka zamana!" diyerek kibarca reddetti Berna Hanım'ı. Çayını bitirip çeşme altında yıkadıktan sonra dolaba koyup hemşire odasından çıktı.
"Günaydın abla," dedi stajyer. Göğsündeki isimliğine bakıp cevapladı onu Nehir.
"Günaydın Umay," dedi. "Bugün birlikte miyiz?" diye sordu. Başını hevesle sallamasına gülümsedi. Nehir A4 kağıdını alıp dörde katladıktan sonra düzgünce yırtıp dörtte birini aldı, yatak numaralarını yazıp üstüne saati yazdı. "O zaman önce yaşam bulgularına bak," dedi ve kan şekerlerine bakılacak hastalara bakıp işaretledi. "İşaretlediklerimin kan şekerlerine de bak sonra beraber istenen kanları alırız," dedi.
"Tamam abla," dedi ve aletleri aldı. Tabi ellerini yıkayıp eldiven takmadı.
"Umay bir şey unutmadın mı?" diye sordu Nehir.
"Neyi unuttum abla?" diye sordu Umay. Kendisi stajyerken böyle şeylere özen gösterirdi. Teyzesi de hemşireydi belki bu titizlik ondan geliyordu ama bunlar unutulmaması gerekiyordu.
"Ne yaparsan yap, işlemden önce ve sonra ellerini yıkaman gerekiyor ve sakın ama sakın unutma, eldivensiz hastaya temas yok!" dedi Nehir. Umay, Nehir'in uyarılarını hemen yerine getirdi. Aklına gelen şeyle Umay'ı durdurdu. "Bu arada hastaların bilekliklerini kontrol et. Yazılarında silinme var mı, bileklikleri var mı bak onlara. Damar yollarının tarihlerine bak. Yenilememiz gereken varsa yenileriz," dedi Nehir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN ÖNCE SENDEN SONRA (Tamamlandı)
RomanceBazıları korkuları için aşkından kaçarken bazıları dostları için yapar bunu. Bazıları öfkelerine yenik düşüp ailesine sırtını döner. Bazıları ise aşkları uğruna kendilerinden... Bu kainat aşk üzerine yaratılmıştı. Aşkta pişmek için acılar eklenmiş...