Bölüm 24
Nehir dünyadan soyutlanmıştı. Ne ara ambulans geldi ne ara hastaneye gittiler hatırlamıyordu. Beş senelik hemşire olmasına ve birçok vaka görmesine rağmen o anda her şey silinmişti. Yeni doğmuş bir bebek kadar cahil hissediyordu Nehir. Hatice ablası ölürken hiçbir şey yapamamıştı, aradan seneler geçmesine rağmen kardeşi Ahmet canıyla cebelleşirken de hiçbir şey yapamıyordu. Geçen bunca senede Nehir aynı yerinde çakılı kalmıştı.
Korkuyordu. Yüreği daralıyordu. Ne olacak diye düşünmekten aklını yitirecekti. Zor bir coğrafyada doğmuştu. Kadının değerli olmadığı bir coğrafyada, bir ineğin bile yeri geldiğinde kadından daha kıymetli olduğu bir yerde. Küçücük yaşında öyle çürümüş beyinler içinde savaşmıştı ki Nehir kendini yaşlanmış hissediyordu. Sevdiği herkesi çocukluğundan beri gömmüştü. Yorulmuştu, gerçekten yorulmuştu.
Bir an sonra gelseydi Ahmet, Nehir vurulsaydı! Ah keşke o vurulsaydı! Sevdiklerinin ölümünü izlemekten bıkmıştı Nehir. Artık dinlenmek istiyordu ve görünen o ki Nehir için dinlenmek ölüm olacaktı.
Olağanüstü bir sakinlik hakimdi Nehir'in üstünde, şok geçiriyor sanırdı dışarıdan gören herhangi biri ama Nehir bunu defalarca kez yaşamıştı. O an, tüm yaşadıklarını düşünüyordu. Yirmi yedi senelik hayatında huzurlu anları sayılacak kadar azdı. On iki yaşından sonra her an ensesinde ölümün nefesiyle gezmişti. Yaşayamayan ablaları için yaşamak istemişti. Kurtulmak ve onları yenmek istemişti. Hayatın onu uyuttuğu bir anda tüm kabusları üstüne toplanmıştı. Bu sadece başlangıçtı. Nehir ağabeyinden sonra gelecek kişiden ödü kopuyordu.
"Nehir..." Pusat'ın sesi Nehir'in kulaklarını deldi geçti. Tepki vermedi, ona bakmadı, gözleri ameliyathanenin kapısında kilitli kalmıştı. Ameliyathanenin kapısı açılıp asistan doktor çıkınca Nehir ona baktı.
"Ahmet Bey'in sağ ve sol batın bölgelerine saplanan iki kurşunu çıkardık. Çok kan kaybetse de kanamayı durdurabildik. Durumu stabil, herhangi bir komplikasyon gelişmemesi için bir gün boyunca yoğun bakımda tutacağız, geçmiş olsun," dedi ve gitti. Nehir gözlerini kapatıp duyduğu haberle rahatladığı anda teyzesinin sesini duydu.
"Çok şükür Allah'ım!" O an beyninde şimşekler çaktı Nehir'in. Pusat'ın uyarıcı bakışlarına aldırmadan teyzesinin karşısına geçti.
"Çok şükür öyle mi? Çok şükür!" diye bağırdı. Ceylin teyze yaşlı gözlerle ona baktı. "Sakın timsah gözyaşlarını akıtma! Bunu yapan sensin! Bak benden değil ama kendi canından çıktı. Senin yüzünden benim kardeşim ölüyordu YİNE!"
"Nehir şimdi sırası değil," dedi Cevat enişte. Nehir ona bakmadı. "Lütfen!" Eniştesine baktı, sırf onun için susacaktı ama söyleyeceği son bir cümle daha vardı.
"Annem olacak o kadına benim yerimi söyledin, onun azabı seni buldu. Kendi çocuklarına acımayan bir kadın yeğenine acır mı sandın? Gör bunları Ceylin Hanım, beyninin her bir zerresine yaz!" dedi ve hastanenin bahçesine çıktı.
"Nehir!" Nehir durmadı. "Nehir bekle!" Pusat koşar adımlarla onu yakalayıp önüne geçti. "Ahmet kurtuldu, rahatla artık."
Bu kadar basit değildi. Azrail kana değil cana susamıştı, can alana kadar durmayacaktı. Şeytan, uyuduğu mağarasından uyanmıştı artık. Arzudan delirmiş bir vaziyetteydi. Tüm felaketler üstüne yığılacaktı ama kendisini değil sevdiklerini alacaktı yine, biliyordu, daha önce yaşamıştı!
Pusat bilmezdi bunları, anlamazdı. Hayal dahi edemezdi. Sevdiğini kaza eseri kaybetmiş biri canice katledilen canların dilini bilmezdi. Rüzgar bile ölüm şarkısı söylemeye başlardı, toprak kan kokardı, Nehir bunların hepsini biliyordu. Nehir bunların hepsini yaşayarak öğrenmişti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN ÖNCE SENDEN SONRA (Tamamlandı)
RomanceBazıları korkuları için aşkından kaçarken bazıları dostları için yapar bunu. Bazıları öfkelerine yenik düşüp ailesine sırtını döner. Bazıları ise aşkları uğruna kendilerinden... Bu kainat aşk üzerine yaratılmıştı. Aşkta pişmek için acılar eklenmiş...