Tanıtım.

4.7K 168 114
                                    

Jeon Jungkook. 21 yaşında, hayatının en güzel dönemlerini yaşıyor olması gerekirken, yaşayamıyordu. İçinde bitmek bilmeyen bir savaş vardı çünkü.

O henüz 10 yaşlarındayken, babası Dong-Seok; işe yaramaz, alkolik bir herifin tekiydi. Her gece dışarıdan gelir, Jungkook'un annesi Shin-Hye'yi döverdi.

Jungkook ne kadar babasını engellemek istese de en sonunda kendisi de dayak yiyordu. Jungkook'un içindeki savaşı başlamasına neden olan işte buydu.

Her gün annesinin acı çekmesine şahitlik ediyor ve kendi de o acıları çekiyordu.

Her gece bunlar yaşanırdı ve ertesi gün Dong-Seok, karısından ve oğlundan özür dilerdi. Sanki özür her şeyi düzeltebilecekmiş gibi.

Dong-Seok bir gece yine kör kütük sarhoş bir halde eve gelmişti. Sağa sola çarpıyor, her şeyi deviriyordu. O an Jungkook karşısına çıktı ve Jungkook'u tekrar dövmeye başladı. Shin-Hye adamın ayaklarına kapanmıştı. Jungkook biraz daha ağlarsa ölecek gibiydi.

Dong-Seok dayanamadı. Kızgın bir Boğa gibi soluyordu. Kadıncağızı ayağını sallayarak ittirmişti.

Shin-Hye, Dong-Seok'un durmasının ardından oğlunu kollarının arasına aldı.

"Geçti oğlum, geçti."
Ne yazık ki geçmemişti.
Dong-Seok eline aldığı meyve bıçağıyla Shin-Hye'ye yürüdü. Saçlarından kavradığı gibi duvara fırlattı. Shin-Hye kafasını çarpmasının etkisiyle anlık bilincini kaybetmişti.

Dong-Seok meyve bıçağını kadıncağızın güçsüz bedenine defalarca sapladı.
Jungkook bunların hepsine şahit olmuştu.

Jungkook 17 yaşına bastı.
Dong-Seok ve Jungkook arasında artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Annesinin yokluğuna alışmak her ne kadar zor olsa da buna dayanmak zorundaydı. O böyle istiyordu çünkü. Onun için güçlü kalmalıydı.

Jungkook bir gece rüyadan uyandı. Rüyasında ne gördüğünü hatırlamasa da çok etkisinde kalmıştı.

Yattığı koltuktan kalkıp hızla mutfağa gitti. O meyve bıçağını arıyordu deli gibi.
Sonunda buldu. Çekmecenin kuytu köşelerine saklanmıştı.

Jungkook sırıttı. Bununla ne yapacağını biliyordu.
Babasının yattığı odaya adımlarını yöneltti. Babası mışıl mışıl uyuyordu.

Jungkook babasının üstüne atıldı. Hemen o an adam uyandı ve oğlunun yüzündeki o ifadeye baktı. O hiç görmediği ifadeye.

"Bunu görüyor musun Dong Seok-ssi?"

Adam Jungkook'un gösterdiği şeye baktı. Bu o bıçaktı. Karısını öldürdüğü bıçak.

Jungkook daha fazla dayanamadı. Bıçağı babasının kalbine kalbine sapladı.
Dong-Seok'un hayatı oracıkta son bulmuştu.

İşte o an Park Won-Young ilk defa kendini açığa çıkardı. Rahatlamış bir ifadeyle Dong-Seok'un yanına uzanıp tavana baktı.

"Böyle çok daha iyi." diye fısıldadı Won-Young.

Jungkook'un yaşı ilerledikçe hastalığı da ilerliyordu. Won Young onlarca kişinin ölümünün sebebiydi. Jungkook'un bedenine geldikçe birilerini öldürüyordu.
Jungkook ise katil kişiliğinden bir haberdi.
Çünkü o katil aynı zamanda akıllıydı da. Kendini gizlemesi gerektiğinin farkındaydı.

Jungkook'un tek istediği kendi bedenine kendi sahip olmaktı. Bunu başaramıyordu. Tedaviler işe yaramıyordu. Belki de bu hastalığı geçirebilecek tek bir şey vardı.
Bu... sadece ufacık bir sevgiydi fakat bu bile işe yaramazsa:

Jungkook'un bu dünyadan kendini silmesi gerekiyordu.

__________
Oylarınızı ve güzel yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen 💕

Yazar: Esma
Düzenleyen: Zeynep

agliophobia ¦ TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin