bölüm şarkısı; justin bieber-confident
''Bunu yapmak istediğine emin misin Rose?''
''Emin değilim.''
''Yapma öyleyse. Baksana, herkes bize bakıyor.''
''Yapmalıyım Jen. Çok yapmak istiyorum.''
Kızların canı sıkılmış olacak ki Jennie ile aramızdaki konuşmayı bölen Lisa oldu.
''Kayacaksan kay, bak derse yetişeceğiz.'' Ona oflayıp merdivenden çıkmaya devam ettim. Ne vardı yani, derse giderken yolumuzun üstündeki parkta durdurup kaydıraktan kaymak istemiştim. Tabii parkın bu kadar kalabalık olacağını hayal etmemiştim. Sahi neden herkes burdaydı ki?
''Geliyorum. Tutun beni.'' Bağırarak ve gülerek söylediğim sözler karşısında kızlar da gülmeye başlamıştı. Bu ne yapacağını bilmez hallerime katlanabildikleri için, yanımda oldukları için şükrediyordum.
Kaydıraktan kaydıktan sonra Lisa'da olan çantamı ondan geri aldım ve yürümeye başladık.
''Biliyorum, o konu hakkında konuşmak istemiyorsun Rose ama bunu konuşmamız gerek. O geceden sonra ilk kez karşılaşacaksınız.'' Jisoo'nun hatırlattıklarıyla yüzüm düşmüştü.
''Seni üzdüğüm için üzgünüm.'' Yüzümdeki düşüşü o da fark etmiş olacak ki bana bu cümleyi kurmuştu.
''Beni üzen sen değilsin Jisoo.'' Buruk bir gülümsemeyle bunu söyleyince herkes önüne dönüp yürümeye devam etmişti.
''Hep bekledim. O açıklama yapmadan yanlış bir hareket yapmayacağım dedim. Fakat son olanları biliyorsunuz.'' Yutkunmak için biraz durakladım.
''Ben, artık devam edemem. Ben sürekli onun yaptıklarını takip etmek, acaba bugün benden ne gizliyor diye düşünmek istemiyorum. Sürekli ondan açıklama beklemek ya da en azından bir şeyleri benimle paylaşmasını beklemek beni çok yordu.''
''Seni anlıyoruz ve arkandayız biliyorsun değil mi?'' Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadan cevapladım.
''Biliyorum.''
Konuşurken geçen zamanın farkına varamamıştım. Okula gelmiştik bile. Lisa ve Jisoo'nun dersi hemen başlayacağından onlar fakültelerine doğru yürürken ben ve Jennie ise derslerimizi beklemek için bir kafede vakit öldürebileceğimizi düşündük.
''İki tane Iced Americano.'' Siparişimizi verdikten sonra Jennie'ye masaya geçmesini siparişler çıktıktan sonra benim getirebileceğimi söyledim.
''Demek burdasın.''Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Bu çocuk neden her yerdeydi.
''Evet, fakültemin kafesinde.'' Hafifçe sorarak ve gayet normal bir şey olduğunu belli edercesine tonlamamın üzerine hafifçe güldü.
''3 gece önceki partiden sonra uzun süre seni görmem sanıyordum.''
''Devam etmem gereken okulum var.''
''Demek artık sadece okulun için geliyorsun, ne yazık.''
''Ne öğrenmek istiyorsun açık açık sorsan da uğraştırmasan.'' Bu sırada hazırlanan siparişlerimi elime alıp masaya doğru yürürken peşimden geldiğini görmemle sinirlenmeye başlamıştım.
''Jungkook'la ayrılıp ayrılmadığını merak ediyorum Rosie.'' Sorusuna uzun süre cevap bulamadıktan sonra oturduğu sandalyede geriye yaslandı. Bu sırada kafenin kapısı açılmıştı. Jungkook, Jimin ve diğerleri sırasıyla içeri girip bir masaya doğru ilerlemeye başladılar.
''Açık açık sorunca cevap vereceğini söylemiştin.''
''Hayır Jackson, cevap vereceğimden değil uzatmaman için seni ve beni kurtardım.'' Bana yine gülümseyince elimdeki kahveyi içmeye başladım. Jennie ise Jackson'a adıyla hitap ettiğimden beri onun kim olduğunu anlamış, kaşlarını çatmış bir şekilde bizi dinliyordu.
''Selam.'' Yanımızdaki masaya otururlarken Jimin arkadaşça gülümsemesiyle selam vermişti. Hafifçe tebessüm edip başımla selamlayıp önüme dönecektim ki gözlerimiz onunla buluştu. Kot pantolonunun üstüne yine kot bir ceket ve beyaz bir tişört giymişti. Çok güzel gözüküyordu. Lanet olsun ki şu 3 günde çok özlemiştim ama kalbinin bana ait olmadığını hatırlatarak kafamı çevirdim.
''Selamlaşmadığınıza göre sevinebilirim değil mi?'' Bu kez yüzünde kendini beğenmiş bir gülümseme oluşmuştu.
''Sen yine çok sevinme de.'' Jennie'nin terslemesiyle ona doğru döndük.
''Bir arkadaşımı çağırdım sizin için sorun olur mu kızlar?''
''Jackson, cidden ne yapıyorsun?'' Sinirli bir şekilde bunu sormuştum çünkü bu samimiyeti ona kazandırmak istememiştim.
''Arkadaş olduğumuzu sanıyordum Rosie.'' Masumca bunu söyleyince elimdeki kahveme dönüp cevap vermedim.
Kapı tekrar açıldı ve siyah hafif uzun saçlı simsiyah giyimli bir çocuk içeri girdi. Çağırdığı arkadaşı bu olmalıydı.
''Bunun burda ne işi var?'' Jungkookların olduğu masadan gelen sesle kafamı oraya çevirdim. Çocuğa dövecekmiş gibi bakıyorlardı. Bizim masaya yaklaştıkça Jungkook'un çatık olan kaşları havalanmaya çenesi seğirmeye başlamıştı. Onu bu kadar korkunç gördüğümü hatırlamıyordum.
''Selam dostum.'' Jackson'la selamlaşıp bize doğru döndü.
''Merhaba kızlar ben Chanbyul.'' Jennie kendini tanıttıktan sonra bana döndü. Tam ağzımı açıp kendimi tanıtacaktım ki birden elini bana doğru uzatmasıyla duraksadım. Jennie'ye bunu yapmamıştı. Yakışıklı bir çocuktu Jennie'nin daha sonra neden benim elimi tutmadı adlı konuşmalarına kendimi hazırlamalıydım.
''Ben de Rose.''
''Memnun oldum Rose.''
''Elini biraz daha çekmezsen hiç memnun olmayacaksın ama.'' Jungkook'un kısık ama kendini belli ettiren sesiyle kendime gelip elimi Chanbyul'dan çektim ve masaya oturduk.
Chanbyul'u tanıdıklarını öğrenmiştim ve sevmediklerini de. Jackson yine ne haltlar karıştırıyordu?
Yeni bölüüüüüm. Yazabildiğim için çok mutluyum. Çok beklediniz ve işte burda. Finallerin arkasından bütler gelince kafamı anca toparlayıp yazabiliyorum. Oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmayın. Sizi seviyoruuum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Euphoria •rosékook
Fanfiction... Ama tahmin etmek istemeyeceğim bir şey oldu. O, duymak istemediğim şeyleri, yalan sandığım kelimeleri doğruladı. Ona inanmak istediğim her saniye boğazımda düğümlendi, gözlerime doldu. jeon jungkook-park chaeyoung fanfic.