Bilinmeyenin Ardındaki: Saklı Kütüphane

211 40 3
                                    

Arkasından gelen 'pat' sesiyle oraya döndü. Kapı kapanmıştı. Kapıyı zorladı ama açılmıyordu. Ne tür bir odaya gelmişti? Bunlar rüya mıydı? Endişelenmeye başlamıştı. Kapıyı ne kadar zorlasa da açılmıyordu. Arkasına döndü tekrar. Yerdeki koliye bakmadan çarparım diye yana çekildi. Fakat buna gerek yoktu çünkü koli de gitmişti. Kolinin olduğu yerden bir iki adım daha uzaklaştı. Bu odaya nasıl ulaştı bilmiyordu ama vardığı bi sonuç varsa o da buraya gelen kimsenin girdiği kapıdan çıkmaya izni olmadığıydı. Tek bir çıkış vardı, ama karşısındaki kapıya dokunma fikri bile tüylerini diken diken ediyordu

Kapıyı biraz daha zorladı. Ama yok, açılmıyordu. Göğsünde hissettiği sıcaklık ile bluzunun yandığını düşündü. Aceleyle boynundaki parıl parıl parlayan anahtarı çıkardı ve yere attı. Tekrardan kapıya koştu. Neler oluyor hiç bilmiyordu ama tek istediği burdan çıkmaktı. Arkasındaki kapıya baktı kapının altından sızan bir ışık gördü. Orada kesinlikle bir çıkış vardı, ama Namjoon buna niyetli değildi. Kapıdan sızan ışık iyice artarken anahtar da daha fazla parlamaya başladı. Namjoon şimdi büyük bir çıkma arzusuyla kapıyı açmaya çalışıyor, yumrukluyor, hatta tekmeliyordu. Ama oda onun oradan çıkmasını istemiyor gibiydi

"Hadi! Hadi! Yalvarırım açıl! Hadi! HADİ!"

Endişeyle kapıyı açmaya çalışırken bir yandan da iki de bir arkasına dönüp bakıyordu. En sonunda kapıya sinirle bir tekme vurdu. Ama bunun sebep olduğu tek şey başparmağının acısıydı. Durdu, bu odanın tek bir çıkışı vardı. Ama o kapının ardında ne çıkacağı konusundaki korkusu bu odadan çıkma arzusunu bastırıyordu. Korkudan ağlamaya başlayacağı şüphesindeydi. Sadece odanın duvarlarından birine çöküp 'Tamam, geçecek. Bu bir rüya tamam mı?' demek istiyordu. Fakat bir yere sakince oturma fikri, bu imkansızdı

Tereddütlü adımlarla, yavaşça kapıya yürüdü. Kapı koluna parmaklarının uzunu değdirdi ve bunu işe yaramayacağını hatırlayarak geri çekildi. Yerdeki anahtarı sanki elini yakacakmış gibi her an bırakmaya hazır bir biçimde aldı. Yavaşça anahtar deliğine soktu. Bir anda oluşan ışık ile gözlerini kapatması gerekti. Bir iki adım geriledi. Kapı ardına kadar açıldığında elini gözlerinden çekti. Tereddütlü adımlara dönmüştü yine. Kapı eşiğinden geçmek tüylerini ürpertti. O yavaşça geçti fakat kapı o geçer geçmez büyük bir hızla kapandı. Kapıya döndü ve uğraşmanın boşa olduğunu düşünerek büyük bir umutsuzluk içinde elini kapıya koydu. Derin bir 'Ah' çekmenin tam da sırası olmayabilirdi

Arkasına döndü önünde bir merdiven vardı. Merdiven sağa doğru devam ettiği için ilerisi gözükmüyordu. Yanında duran meşaleyi yeni fark ediyordu. Almanın faydalı olacağını düşündü. Parmakları yavaşça sapını kavradı ve önündeki merdivene doğru tuttu. Derin bir nefes aldı ve adımlarını hızlandırmadan basamakları tek tek indi. Fakat o neredeyse yarısına gelmişken nereden geldiğini bilmediği bir rüzgar meşaleyi söndürdü. Arkasına döndü korkuyla bir şey yoktu. Ama daha sonra bir yerlerden ışık geldiğini gördü aslında ışığın kaynağı elindeki meşaleydi yavaşça başını meşaleye dopru çevirdi ve yandığını görünce büyük bir çığlıkla onu yere attı. Meşale tekrar söndü. Onu eline almayı düşünmüyordu ama bu kararını değiştiren ortamın karanlığa büründüğünde çok çok korkutucu olduğuydu

Meşaleyi tekrar eline aldı ve meşale de tekrar yandı. Seslice yutkundu ve basamakları inmeye devam etti ta ki yanyana dizilmiş ve tavana kadar uzayan o muazzam rafları görene kadar. Daha sonra kadının gerçekten acı duyarak söylediği sözler geldi aklına "İşte Bay Kim'e açılan kapı. Bu anahtarı güzelce sakla tamam mı? Sakın saçma bir şey sanıp atma. Yoksa yavrucağın yapacağı bir şey kalmaz. Zaten orası da yeterince sıkıcıdır. Tabii bir yansıma için. Çünkü bilirsin yansımalar kitap okuyamaz" buradan mı bahsediyordu. Yani anahtar ona bu odayı göstermişti. Peki ya neden ilk girdiğinde kolilerle doluydu? Meşaleyi onun için konulmuş yere bıraktı ve kütüphaneye doğru gitti

Duvarla bitişik gibi duran yanyana dizilmiş raflar haricinde başka raf gözükmüyordu. Kütüphane kocaman bir salondan oluluyordu ve ortasında büyükçe bir masa vardı. Masanın üstünde masa lambaları, parşömenler, tüy kalemler ve kitaplarla doluydu. Ayrıca masanın her bir yanına dizilmiş sandalyelerle doluydu. Peki ya o çocuk buranın neresindeydi? Birden gözüne rafların olmadığı tek bir duvar ilişti. Duvar tahmin edilebileceği gibi aynayla kaplıydı. Ama ayna boştu. Ayrıca aynadan çok bir cam gibi duruyordu ve yansıttığı bir şey de yoktu. Birden Namjoon'un daha önce fark etmediği sarkaçlı bir saat öttü saat tam da gece yarısını gösteriyordu ve bu Namjoon'un korkuyla aynaya dönmesine sebep oldu...

The Cursed MirrorsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin