Lanetli Ev

937 62 34
                                    

Namjoon sonunda inebildiği arabadan mutlu bir şekilde ayrılarak havayı derince içine çekti. Bu kasabanın en doğru seçim olduğunu düşünüyordu. Ne de olsa sessizliğe aşık bir adamdı. Yine de hiçbir yerde ölüm sessizliği olmayacağını bildiğinden sesi tamamen kapatamasa da en aza indirmeye çalışıyordu. Kasaba küçük ve sessizdi, işte bu yüzden en doğru yerin burası olduğuna karar kılmıştı

Çoktan satın almış olduğu evine doğru ilerlerken hiçbir sorun çıkmayacağını düşünüyordu. Hatta çoktan kafasında hikayesini kurgulamaya başlamıştı bile. Bir yazar olarak kaleme ihtiyaç duymazdı. Onun hayal gücüydü kalemi, üstelik yaşam doluydu; bu da onun sınırsız mürekkebiydi işte. Sonunda varabildiği evine güzelce bakmak için durdu. Büyük bir evdi. Zaten burası böyle eski köşkler ya da büyük evlerle doluydu

Ancak bu evin şaşılacak şeyi çok ucuz olmasıydı. Buna rağmen satıcı emlak işlerini konuşurken aşırı rahattı. Ama Namjoon bu evi ucuz diye almamıştı. Para onun için dert değildi. Yazarlıktan kazandığı bir sürü para vardı fakat hepsi kasasında harcanmayı bekliyordu. Pek para harcamayı bilmezdi çünkü

Evi kendine uygun bulmuştu çünkü kasabanın biraz dışında kalıyordu. Ve ormana da fazla yakın değildi. Yani bu da hayvan seslerinden uzak olduğu anlamına geliyordu. Üstelik ferah da duruyordu. Ve zaten öyle çok pahalı da değildi. Tamam parayı biraz gerekçe tutmuştu ama almasının sebebi gerçekten para değildi. Yanına gelen yaşlı kadını ancak konuştuğunda fark edebildi

Kadın elinde büyükçe bir alışveriş çantası tutuyordu ve Namjoon'a yarı acır yarı şaşkın ve biraz da sevecen gözlerle bakıyordu. Ses tonunda ise biraz korkmuşluk vardı. Namjoon buna aldırmadı. Eh yeni komşusuyla tanışacaktı ne de olsa

"Buraya yeni mi geldin evladım?"

"Evet"

"Bir akraban yok değil mi? Bir dakika, sen bu evi alan çocuk musun? Vah vaah pek de gençmişsin yavrum"

"Evet buraya yeni taşındım adım Kim Namjoon, yazarım"

"Demek yazarsın. Bak yavrum, iyi bir çocuk gibi duruyorsun. Sana bir tavsiye verecek olursam bu evi alma derim"

"Sebebini öğrenebilir miyim?"

"Bu ev lanetlidir"

Namjoon bu söze küçük bir kahkaha attı. Saygısızlık etmek istemezdi. Ama kendini tutamamıştı. Böyle şeylere inanmaz sadece güler geçerdi. Şimdi de öyle yapmıştı işte

"Ben öyle şeylere inanmam"

"Doğru söylüyorum.  Eskiden çok istek alırdı burası. Ama sahibi yanaşmazdı satmaya. Daha sonra evden sıkıldığını ve satacağını söyledi. Doğrusu pek şaşırdım bu işe. Kaç yıl olmuştu da satmaya yanaşmamıştı çünkü. Aslında bu kararını açıkladığı gün gündüz vaktiydi evin kapısı gürültüyle açıldı ve içinden ev sahibi çıktı ama yüzün görmen gerek öyle bir dehşete düşmüş ki. Bir daha da girmedi eve, evi sattı ve gitti. Kimse de görmemiş. Hatta evi sattığı çocuk bile. Bize ev sahibini sordu. Görmediğimizi söyledik. Sonra öğrendim ki evin parasını bile almadan gitmiş. Sattığı çocuk da çok gençti, aynı senin gibi. Pembe saçları vardı. Mesleğini bilmiyorum. Ama bizimkilerin dediğine göre bir bar işletiyormuş. Çok da müşterisi varmış bu barın. Daha sonra barda bir kavga çıkmış. Etraf dağılmış. Sonra da müşterileri gelmez olmuş ve böylece iflas etmiş. Buraya da o yüzden gelmiş. Neyse işte, bu çocuk burada kalmaya başladı. Daha sonra bir gün yine evin önünden geçerken bana geldi ve sordu. Ev sahibinin buraya neden geldiğini biliyor musunuz diye. Oysa ki hiç gelmemişti. Ona ev sahibinin gelmediğini söyledim, inanmadı. İlle de gördüm dedi. Bir şey anlamadım. Zaten o günden sonra da o çocuğu hiç görmedim. Ne ben ne de burada yaşayanlar. İzine bir daha rastlanılmadı. Daha sonra evi tekrardan satılığa çıkardılar ama gelen bir iki gün durduktan sonra çığlıklar atarak kaçtı evden. Yani boşuna uğraşma derim. Bu evde en fazla iki gün yaşarsın. Hadi taş çatlasın üç gün. Sözlerime kulak ver bak. Bu ev neden o kadar ucuz sanıyorsun. Ben derim ki hemen valizini de al git buradan. Yoksa kimsenin başına gelmeyen senin başına gelir"

"Bence abartıyorsunuz. Sadece uydurmalar o kadar. Bunun gibi çok şehir efsanesi duydum ben"

"İyi. Sen bilirsin, ben seni uyarmaya çalıştım. İki gün sonra anlarsın beni ama iş işten geçer benden demesi"

"İyi günler"

Namjoon bu komik konuşmaya gülüp evine girerken kendi kendine söylendi

"Pff yine saçma bir şehir efsanesi. Bu evin iki gün kalınacak bir yer olduğunu düşünmüyorum"

Evine eşyalarını yerleştirdikten sonra yemek yedi ve film izledi. İlk gününü evine alışarak geçirecekti. Daha sonra başlardı yeni kitabına. Filmi kapatırken vaktin de akşama geldiğini gördü. Esneyerek odasına gitti ve üstünü değiştirdi. Daha sonra yatağına girerek eline kitabını aldı. Sevdiği yazarların kitaplarını okumaya bayılırdı. Ne kadar bir yazar olsa da hala bir okuyucuydu o. Bir kaç sayfasını okuduktan sonra kitabın arasına ayracını koydu ve lavaboya gitti. Düzgünce elini yıkıyordu ki birden ışıklar söndü. Suyu kapatıp düzgünce durulayamadığı elini havluya sildi. Işık düğmesini açıp tekrar kapattığına hiçbir şey olmadı. Daha sonra ise arkasında bir ses duydu ve tekrardan aynaya döndü. Başta bir yüz gördüğünü sandı fakat o şaşkınca bakarken ışıklar açıldı

"Ah bu sadece ayna ve içindeki de benim yansımam. O yaşlının saçma sözleri. Evet gerçekten lanetli. Aynacığım konuşuyor musun sen? Saçmalık"

Buna gülüp odasına gitti. Yorgunlukla esneyerek elleriyle gözlerini ovuşturdu. Yorgun geçen bir gündü ve uyumayı da fazlasıyla hak ettiğinden yavaşça yatağına girdi. Öyle yorulmuş olmalıydı ki başını yastığa koyar koymaz uyudu. Ama çok sürmedi bir iki saat sonra gece yarısı olmuştu ve Namjoon korkunç çığlıklarla uyandı, kabus görmediğine emindi oysa. Fakat uyandığında da çığlıkların kesilmediğini gördü. Üstelik çığlıklar ona ait değildi. Başta anlamsızlardı fakat daha sonra o çaresiz sözcükler duyuldu

"DONG SUN SENİ PİSLİK! KURTULACAĞIMI SÖYLEMİŞTİN!"

The Cursed MirrorsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin