Sadece İsteğini Söyle

222 42 4
                                    

Saatin bilindik sesiyle uyandırılmak iyi bir yerde uyumadığından olsa gerek kötü gelmişti. Saatin 7'yi gösteriyor olması da epey şaşırtıcıydı. Şu ayna olayı yüzünden uyku düzeninin alt üst olduğunu ve ayaklı bir zombi gibi dolaşmayı da bir kaç gündür sürdürmesi dikkatini çekmemişti. Hala bir yol bulamadığından kendini çok boş hissediyordu. Sanki konuştuklarını aklından tekrar tekrar geçirerek bir ipucu aramak istiyordu. Ona hayatına devam etmesini söylemişti. Bunu nasıl yapabilirdi ki? O Seok Jin'i bu beladan kurtarmak istiyordu. Kitaplarda bir şey aramaya devam etmekten başka ne yapabilirdi? Seok Jin ona hiç bir şey söylememişti. Devam etti. Neredeyse tüm vaktini kitapların arasında geçirmek, bir sürü yazıdan dolayı yorulan gözleri ve kitap sayfaları çevirmekten yorulan elleri hiçte yabancı değildi

Tam olarak ne aradığını bile bilmiyordu ama belki bir yol gösterici kitap. Ya da belki kitaplara gömülerek bir şeyleri geçiştirmeye çalışıyordu. Sayfalarını öylece çevirirken sadece düşündüğü "Kum Saatinin Damlaları" nı tekrardan rafa koydu ve öbürünü aldı. Daha çok aynalarla ilgili olanları okumaya çalışıyordu ama o kadar çok seçeneği vardı ki(!) hangi kitabı okuyacak karar veremiyordu. Herhalde gizli bir güçte ona yardım etmek için tüm hepsini kaldırmıştı raflardan. Elindeki kitabı sertçe yere attı. Gizem gizem gizem, sır sır sır. Korku filminde mi yaşıyordu sanki? Tek isteği ona yardım etmekti, onu kurtarmaktı ama elinde buna dair tek bir bilgi yoktu

Bunun üstüne bir de kitaplar ilk kez onu yanıltmıştı. Normal bir kütüphane de belki olmazdı ama burası bu lanetli aynalarla dolu evdeydi. Yani belki bir umut olabilirdi. Neden olmasın ki? Ama şu an hiç bir fikri yoktu. Ne yapıcaktı Seok Jin'e uyup bütün bunları unutacak mıydı? Onu oradan kurtarmak ile ilgili isteğini yok mu edecekti? Hayır bunu yapamazdı. Onun çaresizliğine şahitlik etmişti. Eğer bu evi terk ederse ve bir başkası onun yerine gelirse o kişiyi de kaçıracaktı. Ondan başka hiç kimse buraya kadar gelememişti ki. Kitaplara bakmaya devam etti. "Ölümün'ün Soğukluğu" (Önsöz: Başımı yasladığım aynalar kadar soğuk olamaz ölüm) "Yalancı Aynalar", " Lanet" (Önsöz: Baktığım aynadaki yansıma bana bahşedilmiş bir lanetti), "Ayna Ayna Söyle Bana" (Yaratıcılığımı sorgulamayın canım) "Karanlık Yansıma", "Aynalardaki Sır" ve daha böyle içinde bir kelimecik de olsa ayna geçen bir çok kitaba baktı

Neredeyse koca bir rafı bitirecek seviyeye geldiğinde ve kendini yorgunlukla masalardan birindeki sandalyeye attığında saat baya ilerlemişti. Öyle ki gün boyu aç kalmaktan mide asidi midesini eritiyormuş gibi geliyordu. Ama açlık umrunda değildi. Bazen Seok Jin'in onu izlediğini hissediyordu fakat Seok Jin çoktan gitmişti. Asla gelmeyeceğini söylemişti bir kere. "Sen yoluna ben yoluma". "Ama umarım yollarımız kesişir" diye düşündü çünkü biliyordu sorusunun cevabı kesinlikle ondaydı ve kendisini oradan kurtarmak için onun yardımı gerekiyordu. Ne yapsın bilemiyordu ama tekrardan devam etti. Raflara çıkmak için kullanılan merdivenle en üs seviyeye çıkamazdı ve zaten koca bir raftaki tüm kitaplar sadece normal romanlardı. Eğer bu lanet işleri olmasa bu oda onu çok çok mutlu ederdi o kesin

Kitaplara yeniden döndü. İçinde ayna ya da yansıma geçmesi gerekiyordu sadece rengi ya da kalınlığı önemli değildi. Basit bir roman olmamalıydı o kadar. Sonuçta Seok Jin Dong Sun'un laneti kendi kendine yarattığını söylemişti. Alim miydi bu adam? İnternete "Nasıl lanet yaparım" ya da youtubea "Lanet yarattım challange" yazamayacağına göre neden kitaplara bakmasın ki öyle değil mi? Bu teorisine dayanarak kitaplarda bir şeyler aramaya devam etti. Yoktu yoktu yoktu. Hiç bir türlü hiçbir kitapta hiç bir şey yoktu. Elindeki kitabı aldığı rafa koyarken bıkkınlıkla bir şeyler mırıldandı ama mırıltıları saatin çan sesleri arasında kayboldu. Saat çoktan 00:00'a gelmişti. (Sanki dijital saatmiş gibi böyle yazmam peki?) Aynada Seok Jin göründü

"Ne diye hiç vazgeçmezsin ki?! İnatçı! Çık git diyorum işte sana!"

"Sana burada kalma amacımın sadece sen olduğunu söylemeye çalıştım"

"Bak Namjoon. Bu bir oyun değil. Anlatabiliyor muyum?"

"Anlatamıyorsun"

"ANLA ARTIK O ZAMAN! BU BİR OYUN DEĞİL DİYORSAM DEĞİLDİR! İSTEMİYORUM KARDEŞİM BEN KURTULMAK FALAN! NEDEN ANLAMIYORSUN?!"

"O zaman benden yardım istemeseydin"

"İstemedim zaten!"

"'Namjoon! Bana yardım etmelisin! Yardım et! Lütfen!'"

"Onlar seni korkutmak içindi!"

"Banane istek istektir"

"Ya ne kadar gıcık bir insansın sen! İstek istekmiş! Sıçıcam şimdi isteğine! Aaa! Ağzımı bozduracaksın illa! İyiliğini istiyoruz şurada!"

"Ben ne yapıyorum? Ben de senin iyiliğini istiyorum. Neden anlamıyorsun? Orada mutlu değilsin ve ben bunu çok iyi şekilde biliyorum Jin! Orasının soğuk olduğunu biliyorum! Kimse soğukluğu sevmez!"

"Ama bana yardım edemezsin"

"Peki ya neden?!"

"Çünkü kurtuluş yok!"

"Var demiştin!"

"Hoşuma gitmiyor da dedim ama"

"Peki ya benim hoşuma gidecekse?"

"Hiç kimse, soğukluğu sevmez Namjoon. Hiç kimse"

"Ne yani bu şimdi? Sen o lanet yerden çıkınca beni antartikaya falan mı yollayacaklar ne kastediyorsun?!"

"Öf! Hiç bir zaman akıllanmıyorsun! Aramaya devam et o zaman!"

"Arayacağım"

"İyi! Bulursun umarım!"

"Bulacağım da! Göreceksin! Seni oradan çıkaracağım!"

"Ama ya ben istemiyorsam?"

"Eğer Ay parlamayı istemeseydi Güneş Işıklarını yansıtmak için çabalamazdı Seok Jin. Eğer kurtulmak istemeseydin insanları korkutmak için yardım isteme yolunu seçmezdin! Kendini aynalarda gösterebilirdin! Yine duvarda saçma sesler çıkarabilirdin! İnsanları tehdit edebilirdin! Ama sen yardım istemeyi seçtin, çünkü bunu gerçekten istiyorsun Seok Jin. Biliyorum"

"Ama istememin bir önemi yok! İsteklerini elde edemezsin! Bu dünya sana istediğini vermez!"

"Dünya yerine ben teklif ediyorum sana Seok, dünya yerine istediklerini vermeyi sana ben teklif ediyorum"

The Cursed MirrorsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin