Kendini Bırakmamak İçin Beni Bırakmalısın

191 34 20
                                    

"Ellerimi ne yapacaksın ki? Onlar soğuk"

"Onlar soğuk". Namjoon neden böyle bir şeyi önemsesin ki? Onu bırakıp gidemezdi işte. Onu bırakıp gitmesi ona bir ihanet gibi geliyordu sanki. Onu bırakıp gitmesi kalbinde derin bir yara açacak ve asla kapanmayacak gibi geliyordu. Onu asla terk edemezdi. Yapamazdı bunu...

Yine kafası onunla dolu olan bir geceyi yaşıyordu. Küçük bir sargı beziyle sardığı eline baktı ve başını tekrar yatak başlığına yasladı. Ne yapabilir bilmiyordu ama tek bildiği onu orada bırakamayacağıydı. Yapamazdı, nedenini bilmiyordu ama yapamazdı işte. Onu bırakmak sanki ölüm gibiydi, sanki bir intihardı. Yapamazdı. Neden Namjoon'dan bunu istiyordu?

Çıkış yolu onun hoşuna gitmeyebilirdi ama eğer Namjoon'a söyleseydi o yolu, Namjoon bunu seve seve yapacağına emindi. Onu oradan kurtarmak için ne gerekiyorsa yapabilirdi. Eğer o da isterse... Kısıtlanmayı sevmiyordu. Seok Jin kurtulmak isteseydi hiç bir engel kalmayacaktı ama o istememeyi seçiyordu

Başını yastığa koydu ve yorganı kafasına kadar çekti. Bıkmıştı artık onu düşünmekten, onun isteklerini düşünmekten bıkmıştı. Defolup gitse ne değişecekti sanki? Defolup gitse bir daha kimse ona yardım edemezdi. Onun dışında kimse bu raddeye kadar ilerleyemezdi. Bir ya da iki gün, en fazla üç. O burada kaç gündür kalıyordu unutmuştu. Zaten en son ona 2 Temmuz dediğini hatırlıyordu. En son onunla 2 Temmuz'da karşılaşmıştı. Zaten o gün zaman algısını yitirmesine sebep olmuştu

"İstemiyorum anladın mı beni?! Bu evden gitmeyeceğim! Asla gitmeyeceğim! Ne kadar dil dökersen dök! GİTMEYECEĞİM!"

"Ama gitmek zorundasın"

Başını aynaya yasladı ve gözyaşlarının akışını hissetti bir süre. Bir süredir saçma kitapların arasında oturuyordu bu yüzden onun ne yaptığını merak etmişti. Uyuyakalacağını düşünmüştü ama pek de yeni bir gelişme yoktu. O lavabodan çıkarken Seok Jin yatak odasına yeni gelmişti. Bu yüzden onu fark etmemesi için lavaboya gitmek zorunda kaldı. Bir kaç dakikadır da buradaydı. Yani o öyle tahmin ediyordu

Güldü. Zaten gerçek hayatta da zaman nedir bilmezdi. Zamanın çok değerli olduğu o dünyada bile vakitten bir haberse zaman kavramının olmadığı bu dünyada nasıl zamanı bilebilirdi ki? 2 Temmuz 2019. Tarih kavramı garip gelmeye başlamıştı artık. Elini saçlarına götürdü. En azından buraya girmeden önce saçlarını siyaha döndürmeyi isterdi. Belki siyah beyaz olan hayatına renk katar diye saçını pembe yapmıştı ama hiç bir faydası yoktu

Zaten saçının pembeyken ya da siyahken nasıl göründüğünü unutmuştu artık. "Aynalar içinde yaşıyorsun ama kendi görüntünden haberin yok". Elini saçlarından çekti. Yorulmuştu artık. Kaç zamandır burada olmasına rağmen ilk defa bu denli yorulmuştu o nasıl yorulmuyordu? Yorulsa bile neden pes etmiyordu sanki? Neden bırakmıyordu mücadeleyi? Neden kabullenemiyordu?

"Neden bunu kendine yapıyorsun ki? Neden böylesin? Neden? Gideceksin. Sadece gideceksin. Defolup gideceksin. Gideceksin. Gitmelisin! Ama gitmiyorsun..."

En sonunda kararını verdi. O gidene kadar onunla konuşmamak en iyisiydi. Seok Jin'i artık görmezse, onunla konuşmazsa, göz göze gelmezse, çığlıklarını duymazsa... Seok Jin hayatından çıkarsa giderdi, evet o zaman giderdi. O zaman bu lanet evi terk ederdi. Sonuçta burada kalma nedeninin Seok Jin olduğunu söylemiyor muydu?

Seok Jin olmazsa o da olmazdı. Bu lanet yerden çeker giderdi. Evet, giderdi. Seok Jin doğru karar verdiğine inanıyordu. Onu buradan uzak tutmanın tek yolu buydu. Onu kurtarmanın tek yolu buydu. Ne kadar zor olsa da, onu terk edecekti...

The Cursed MirrorsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin