Köşesinde oturduğumuz yatakta hafifçe kıpırdandığımda Jeno'nun ellerini hissettim sırtımda.
"Uyu istersen biraz, ben uyandığında sana haber veririm." Fısıltısına gülümseyerek başımı sallamıştım.
"Uyandığını görmek istiyorum." Kendi köşesinde gözlerini geceden beri kırpmayan Taeyong babam ellerini hala Ten babamın saçlarında gezdiriyordu.
Aradan birkaç dakika geçtikten sonra Ten babam hafifçe hareketlenmiş gözlerini aralamaya çalışmıştı. Taeyong babam uyanıyor olduğunu görünce heyecanlanmış yüzünü yüzüne yaklaştırmıştı.
"Ten sevgilim." Ten babam yüzüne yerleştirdiği hafif gülümsemeden sonra ellerini bulan elleri tutmuştu.
"Günaydın sevgilim." Kısık sesiyle mırıldandığında gözlerimin dolduğunu hissetmiştim.
Taeyong babam gözyaşlarını daha fazla tutamazken boynuna gömmüştü başını.
"Üzgünüm sevgilim seni endişelendirdiğim için." Eli Taeyong babamın sırtını bulmuş seviyordu onu. Diğer taraftanda saçlarına öpücükler bırakıyordu. Bizde hala sessizce olanları izliyorduk. Taeyong babam başını ancak kaldırdığında Ten babama ilacını uzatmış doğrulması için yardım etmişti. Bakışlarını birbirlerinden çektiklerinde ancak bizi fark etmişti.
İlacını içtikten sonra kollarını açmış ona sarılmamız için bekliyordu. Tek kolunun arasına ikimizde sıkıştığımızda yorgun bir gülümseme döküldü soluk dudaklarından.
"Benim koca oğullarım." İkimize de öpücük verdiğinde Taeyong babam rahatlamayla büyük bir nefes çekmişti ciğerlerine. Hala ağlamamaya çalışıyor olması güldürmüştü bizi.
"Jaemin hissetti. Sanrım gücü hislerine de vuruyor." Önce şaşkınca bakınmış daha sonra gülümsemişti ikiside.Biz odadan çıkmadan önce ufak tartışmalarına devam ediyorlardı hala.
"Ten bir kez dinle beni sevgilim. Yarın gideriz ne acelemiz var?" Taeyong içi yanarcasına konuştuğunda Ten gülümsemeyle elini yüzüne yaslamış gözlerini sevmeye başlamıştı.
"Sorun değil sevgilim ben iyiyim." Güzel bir gülümseme sunduğunda bize dönmüştü bakışları.
"Diğer çocukların haberi olmasın." Başımızı otomatik olarak salladıktan sonra biraz daha baktı bize. Sanki bişey anlatmaya çalışıyor gibiydi.
"Dışarı çıkıyor musunuz babanızı önünüzde mi öpeyim?" Hafifçe kaldırdığı kaşlarından sonra ufak gülüşler bırakmıştık sesizliğe.
"Sen çok fenasın." Taeyong babamın hala dolu bakışları yavaşça yumuşarken ufak bir gülüş bırakmıştı o da.Her zamanki kamp alanımızda oturmuş birbirleriyle uğraşan çocukları izliyorduk. Ten babam Taeyong babamın dizlerine yatmış saçlarını sevdiriyordu.
Ben elime ipek eldivenleri gerçirdikten sonra Jeno ayaklanmış bana bakıyordu.
"Gel benimle." Uzattığı elini kavradığımda Ten babamla kesişti bakışlarım. Başını hafifçe sallamış daha sonra Jisung'un öğrendiği ateş numaralarını izlemeye devam etmişlerdi.
Jeno'nun sürüklemesine eşlik ederken fazla uzaklaşmadan bir nehir kıyısında durmuş gözlerine bakıyordum.
"Jaemin ben neyi fark ettim biliyor musun?" Başımı hafifçe salladığımda yere oturmuş benimde oturmam için bekliyordu. Hala ellerindeki ellerimi bırakmamış sanki dünyanın en güzel nesnesi gibi kavramıştı.
İşte Lee Jeno böyle hissettiriyordu. Bakışları dünyanın en mükemmel şeyine bakarmış gibi izlerdi herhangi bir şeyi. Elleri nazikçe kavrardı. Bana her sarıldığında en güzel öpücüklerini verirdi bana.
Birkaç kez konuşabilmek için ağzını aralamış ama başaramamıştı.
Ben beklentiyle gözlerine bakarken ellerimi biraz daha sıkı tuttu.
"Ben seni sevmiyorum Jaemin." Gözlerim şokla aralanmış ne demek istediğini anlayamamıştım.
"O ne demek Jeno." Ellerimi böylesine tutarken bu söyledikleri çok saçmaydı. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım.
"Batırdım." Dudaklarını dişlerinin arasına almış ısırıyordu. Parmaklarımla dudaklarını kurtardığımda derin bir nefes verdi.
"Ben seni seviyorum elbette ama söylemek istediğim bu değil. Ben sana aşığım Jaemin. Seni tanıdığım andan beri sana karşı sadece bir sevgi beslemediğimin farkındaydım." Elimdeki eldivenleri çıkarmaya başladığında gerilmiştim. Benim yüzümden ateşlensin istemiyordum.
"Jaemin-ah ellerini tutuyorum ya şu an, gözlerine bakabiliyorum ya, pembe ışıkların etrafımızı sarıyor ya..." Adem elması hafifçe aşağı inerken gülümsemiştim.
Kendi kendine fısıldanmaya başlamıştı.
Lee Jeno binlerce kez provasını yaptın bunun.
"...ah ben söylemek istediğim Na Jaemin ben sana hep hayrandım. Gülüşüne, Jisung'a olan anne tavırlarına, bana baktığında titreyen göz bebeklerine, daha da güzeli ses tonuna ben sana hayrandım hep Jaemin. Ve şimdi gururla itiraf edebilirim ki sana aşığım." Dolan gözlerim hala gözlerine kilitliyken ellerindeki ateş kalbimi kasıp kavuşuyordu.
"Jeno ateşin çıkıyor." Titreyen sesim sonrası gülmüş ellerime minik buseler bırakmıştı.
"Kalbimdeki kadar değil Jaemin. Ben sana çok aşığım Na Jaemin." Başını hafifçe omzuna doğru eğdiğinde hala etrafımızda çoğalan pembe ışıklar giriyordu görüş alanımıza sürekli. Gözlerinden süzülecek yaşı düşmesine izin vermeden sildiğimde göz kapakları kapanmış güzüne geniş bir gülümseme yerleşmişti.
"Bende sana çok aşığım Lee Jeno. Canımın sana feda olmasını isteyecek kadar çok." Gözleri hafifçe aralandığında kesik kesik nefes alıp yanıma yaklaşmıştı. Anlıma bıraktığı ufak öpücükten sonra geri çekilmiş yüzümü incelemişti dakikalarca.
Ben Lee Jeno'ya deli gibi aşık olduğumu itiraf ettiğimde 19 yaşındaydım. Onu rahatça sevebildiğimde hayatın aslında nasıl bişey olduğunu anlamış aşkın nasıl bişey olduğunu açıkça itiraf edebilmiştim kendime.