➳XIII

2.5K 293 34
                                    

Gözyaşlarım istemsizce dökülürken hala karşımızdaki adama bakıyorduk.
"Sana son kez söylüyorum Mark'ı bırak." Mark titreyen bacaklarına tutunmaya çalışıyordu. Ama boğazındaki bıçak ona yardımcı olmuyordu.
"Çocuksun diye bişey demiyorum ama Minhyung benim oğlum duyuyor musun küçük böcek. Onu yanımda götüreceğim. Besleyeceğim, giydireceğim." Mark'ın gözünden düşen damlalar sonrası ilk kez Hyuck'un ellerinin titrediğini fark etmiştim. Elindeki silaha biraz daha sıkı tutunmuştu.
"Beni bu kadar sevseydin eğer..." Düşen gözyaşlarını umursamıyordu artık. Bir şekilde Jeno ve benim önünde siper olduğumuz Chenle ve Jisung'un ufak iç çekişleri duyulmuyordu bile. Renjun panikle ne yapacağı bilememiş Hyuck'un yanında bekliyordu.
"...boğazıma bıçak dayamazdın." Hyuck derin bir iç çektiğinde bir adım daha yakınlaştı.
"Beni sokağa bırakırken nerdeydi aklın." Sesi istemsizce yükseldiğinde Hyuck'un silahından ufak bir çıtırtı sesi gelmişti.
"Bırak onu sana son kez söylüyorum." Titreyen sesiyle dururken Mark'ın boğazındaki bıçak biraz daha yaklaşmıştı tenine.
"Sen benimsin oğlum. Benim oğlumsun." Adam tuhaf bir şekilde gözyaşlarını dökmeye başlamıştı. Elleri titriyordu.
Salonda keskin bir ses duyuldu.
"Mark sadece benimdir. 15 yıldır olduğu gibi." Hyuck'un keskin sesi hepimizi gererken Mark sonunda gözlerini açmış gülümsemeye başlamıştı.
"Haklısın sadece seninim. Sana güveniyorum Hyuck. Seni seviyorum." Beklenmedik itirafla hepimiz bir şok dalgasına daha girmişken Hyuck'un gözyaşları şiddetini arttırmıştı.
Birbirlerine karşı her zaman düşkünlükleri vardı.
Çok güçlü bir sevgi bağı olduğu kesindi. Bunu seviyordum. Ama aşk olarak hiç düşünmemiştim aralarındaki bağı.
Gözlerim istemsizce kapandığında Jeno'nun ellerini hissetmiştim ellerimde. Her daim ordaydı ve küçüklerimiz arkamızda güvendelerdi.
Salonda duyulan tek el silah sesinden sonra nefesim kesilmiş gibiydi. Jeno elimdeki elini sonuna kadar sıkarken nefes alamadım.
"Mark abi iyi misin?" Renjun'in sesi tüm salonu doldururken ancak aralayabilmiştim gözlerimi.
"Mark irileşen gözleriyle boynuna sarılan Hyuck'un kollarına bırakmıştı kendini. Boğazındaki ufak kesikten başka bişeyi yoktu. Defalarca taramıştık üzerini. İkisinde gözyaşları birbirine karışırken Hyuck'un defalarca öpüp sevdiği yüzüne baktık. Kaybetme korkusu ikisini de o kadar yıpratmıştı ki birkaç dakikada.
"Sorun yok iyiyim güzelim." Mark Hyuck'u sakinleştirmeye çalışırken geride yerdeki ölü olduğunu düşündüğüm adama kaydı gözlerim.
Hyuck defalarca uyarmıştı onu ve bundan sonra ne yapmamız gerektiği konusunda bir fikrim yoktu. Ten ve Taeyong babam soluk soluğa açtıkları kapıdan içeriye girdiğinde kalakalmışlardı öyle. Taeyong babam hepimizi gözleriyle tararken birbirine sarılı ağlayan çocukların yanına oturmuştu.
Gerçi hepimizin ağladığını inkar edemezdim. Korkudan yanıma sinen Jisung ve Chenle'nun ufak hıçkırıkları karıştı evdeki hengameye.
"Mark iyi misin oğlum? Bu kim?" Ten babamın bakışları bana çıktığında içimden geçirdim defalarca.
Mark abimin gerçek babası.
Elleriyle ağzını kapatmış Mark'ın yanına oturmuştu.
"Mark'a bıçak çekti defalarca uyardım ama gitmedi. Onu götürecekti benden." Hyuck nefes alamayacak dereceye geldiğinde Ten babam kollarını sarmıştı ona.
Muhtemelen orman yolunda gelirken duydukları silah sesine koşa koşa geldiklerini tahmin ediyordum.
"Tamam sorun yok Hyuck sakin ol." Saçlarını severken mutfaktan su getiren Renjun'i taradı gözleriyle. Hepimizi tek tek kontrol ediyordu. Bişeyimizin olup olmadığına emin olmak gibi bir hali vardı.
"Taeyong derin mi?" Taeyong kolunun altındaki Mark'ın yarasını kontrol ederken başını salladı.
"Keskin bir bıçak değilmiş şanslıyız ki." Jeno'nun odadan getirdiği çantayla yarayı temizlemiş daha sonra da sarmıştı.
"Bişey yok ağlayıp durmayın artık." İkiside deli gibi korkuyorlardı ama bize yansıtmamaya, çocukları sakinleştirmeye çalışıyordu.
Ne Mark'ın ne de Hyuck'un takati kalmıştı zaten ağlamaya daha fazla. Elleri birbirlerinde biri Ten babamın kucağında diğeri Taeyong babamın kucağında yatıyordu.
"Hangi baba evladının boğazına bıçak dayar ki?" Mark zorlukla fısıldadığında Taeyong önce toparlanmaya çalışmış daha sonra Mark'ın şakağına öpücükler bırakmıştı.
Mark'ı kucakladıktan sonra zorlukla merdivenleri tırmanmaya başlamıştı.
Büyümüştük işte küçük değildik artık.
Hyuck'un elinden ayrılan el sonrası ağlaması tekrar başlamıştı.
"Onu benden alacaktı. Onu benden alıyordu az daha." Ten zorlukla yumuşak gülümsemesiyle gülümsemişti.
"Onu senden kimse alamaz oğlum. Buna izin vermem."
15 yaşındayken öğrendiğim en büyük şeylerden biri buydu. Kesinlikle eğer biri Jeno'ya aynı şeyleri yapacak olsaydı çok daha fazlasını da yapardım.
İşte 15 yaşımdayken Jeno'ya duyduğum sevginin küçümsenmeyecek bir sevgi olduğunu anlamıştım. Ellerimdeki ellerini hiç bırakmazken.

 Ellerimdeki ellerini hiç bırakmazken

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ya'aburnee • nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin