Bu evle tanıştığım ilk günü hatırlıyorum da nasıl şiddetli yağmur yağıyordu. Karanlıkta seçtiğim beyaz yatağın üzerine yatırılmıştım. Ve korkuyordum. Küçük bir çocuktum çünkü.
Şimdi yine aynı beyaz yatağın üzerindeydim. Ama bu sefer elimi tutan eller vardı. Tek başıma değildim. Açık kapıdan gördüğüm salonda tüm gerginlikleriyle oturan kardeşlerim vardı. Korkudan tüm tırnaklarının etini kemiren iki babam vardı. Ve sevdiğim çocuğun elinde koyu yeşil bir sıvı vardı.
Yalnız değildim ama şu an çok daha büyük korkularım vardı. Hayatımın en önemli sınavı vardı.
"Jeno öncelikle sakin ol oğlum olur mu? Eğer bir tuhaflık hissedersen Jaemin'in elini sık." Jeno elindeki koyu yeşil sıvıya bakarken ufak bir gülümseme takınmıştı güzel dudaklarına. Taeyong babamın talimatıyla elimdeki ipek eldivenleri çıkardıktan sonra soğuk elleri tuttum tekrar. Günler sonra o kadar özlemiştim ki. Bu çok daha farklı bir histi.
"Tuhaf bir durum olursa müdahale etmek için burdayım endişelenmene gerek yok tamam mı?" Taeyong babam sakin sesi sonrası göstermemeye çalıştığı gerginliğiyle Jeno'nun hafiften ısınmaya başlayan anlına minik bir öpücük bırakmıştı.
Birkaç dakika bekledik öyle. Jeno'nun ateşi mümkün olan en yüksek seviyeye ulaştıktan sonra Taeyong babamın talimatıyla derin bir nefes alıp elindeki yeşil sıvıyı dudaklarına götürdü.
Yutkunma seslerinden sonra bitirdiği şişeyi babama uzattı.
Dakikalar öylece birbirini kovalarken sessiz odada Jeno'nun sesi çalındı kulaklarıma.
"Sadece halsizlik var." Taeyong babam bir süredir yaptığı gibi sık sık ateşini kontrol etmiş düşüp düşmediğini anlamaya çalışmıştı.
"Tamam yatmak ister misin?" Hala ellerimi tutan ellerindeki en ufak farklılığa odaklanmışken kayan gözlerine çıktı bakışlarım.
"Sanırım iyi olur." Ellerini bırakmadan dizlerime doğru uzanmasına yardım ettikten sonra biraz daha bekledik. Siyah saçlarını parmaklarım korkuyla okşarken sık sık Taeyong babamın kontrollerine maruz kalıyorduk.
"Teninde hafif kızartılar var. Alerjik değil gibi." Gözyaşlarımı artık çok zor tutuyordum. Sanki yavaş yavaş ellerimden kayıyordu.
"Jaemin onu uyanık tut." Taeyong babam hızla konuştuğunda tekrar masasına dönmüştü.
"Jeno." Kısık gözlerini zorlukla araladığında hayalet bir gülümseme takınmıştı yüzüne. Ellerimdeki ellere minik öpücükler bıraktım.
"Biliyor musun Jeno..." Titreyen dudaklarımı birbirine bastırırken anlındaki siyah tutamları geri çektim. Ona bişey olacak düşüncesi çıldırtıyordu beni.
Her zamanki pembe dudakları soluk duruyordu. Sanki Jeno kayboluyordu.
"...hiç fark etmemişsindir belki ama her gece uyurken seni izlerdim. Bunu ilk yaptığımda 7 yaşındaydım. Benimle çok konuşmazdın o zamanlar. Merak ederdim seni." Kısık gözleri gülümsemenin etkisiyle kaybolmuştu nerdeyse.
"Her gece beni izlediğini bildiğim için uyuyor taklidi yapardım. Merak ederdim ne yapmaya çalıştığını." Kimsenin duyamayacağı o mırıldanma beynimde o kadar çok yankılandı ki gözyaşlarımın teker düşmesine sebep olmuştu.
"Güzel gözükürdün Jeno. Benimle çok konuşmazdın ama hoşuma giderdin. Hatta ölmemi dilediğini düşündüğüm zamanlarda bile aynı şeyleri düşündüm hep. Sonra bir şekilde yakınlaştık. Sen dizlerimde uyumaya başladın. Bana gülümsemeye başladın. Sen her gülümsediğinde büyülenmiş gibi oldum. Gülümsemeni izlemekten geri alamazdım kendimi." Gözlerimdeki yaşları hızla silip oturduğum yerde dik durmaya çalıştım.
"Tuhaf bir çocuktun Jaemin. Aşkın parıltıları vardı sen üzgünken bile üzerinde." İç çekmelerimi hala kontrol edemezken onun gözlerinden düşen birkaç gözyaşını sildim. Zaman geçmiyordu. Daha iyi olmuyordu.
"İlaç işe yaradığında aşkın parıltıları sana bulaşacak Jeno. Yüzünün her zerresinde pembe ışıklarım olacak. Gözlerini sevecek senden hiç ayrı kalmayacak." İlacın işe yarayacağına inandırmak istiyordum kendimi. Sanki yeniden pembeleşen dudakları kanıtım olmak istermiş gibi gözüküyordu.
"İlaç işe yarayacak değil mi Jaemin?" Sorusu hiç olmadığı kadar kalbimi kırarken gülümsedim. Ne kadar yapabilirsem.
Tüm cesaretiyle ilacı içen Jeno şimdi başka ihtimalleri düşünüyordu.
"Yarayacak tabiki. Taeyong babam bizi ne zaman iyi edemedi?" Dudaklarındaki gülümseme biraz daha büyürken sanki avucumdaki ateşler sönmeye başlamıştı. Konuşmadı, bir süre gözlerini kapattı. Başını karnıma yasladı.
Saçlarını sevdim. Gözlerini, kirpiklerini sevdim. Konuşmadım."Jeno nasıl hissediyorsun oğlum." Taeyong babam kontrolleri yapmak için geri geldiğinde Jeno gözlerini biraz daha aralamaya çalıştı.
"Daha iyiyim." Gülümsemesini büyüttüğünde anlındaki ellere baktım.
Taeyong derin bir nefesle geriye çekildiğinde içime dolan huzuru kesinlikle tarif edemezdim.
"Ateşi düşmüş nerdeyse, kızarıkları da geçiyor gibi." Elimdeki eli hala sıkıca tutarken sonunda tutamadığım hıçkırıklarım kaçmıştı dudaklarımdan. Ben ona aşık değildim artık. Hislerim aşktan çok daha öteydi.