➳XXIII

2.3K 266 22
                                    

"Geceleri yanıma yatman yasak Jeno." Dudaklarını büzmüş öylece kucağındaki yastıkla oynuyordu.
"Ama tek başıma uyuyamıyorum." Şirin çıkarttığı sesinden sonra kendime gelememiştim.
Böyle yapması hiç adil değildi. O kadar sevimli oluyordu ki şirinlik yaptığında kollarımın arasına alıp benim minik bebeğim diye yanaklarını sevmek istiyordum içten içe.
"Bir daha yapma." O şaşkınlıkla bakarken boğazımı temizleyip tekrar gözlerimi ona çıkarmıştım.
"Uzun ten temaslarından da uzak duracağız. Eldivenlerim olmadığı sürece ellerimi tutmak yok. Öpmeyi aklından geçirme bile." Omuzları her cümlemde biraz daha düşerken elimi elinin üzerine koymuştum.
"Eldivenlerden nefret ediyorum." Parmaklarımı kavramışken beyaz eldivenlerime bakıyordu hala.
"Üzgünüm Jeno. Bende seni sevmek istiyorum, sana sarılmak saçlarını çıplak ellerimle sevmek istiyorum. Ama seni bir daha öyle görmeye dayanamam anla bunu nolur." Başını hafifçe salladığında ellerini biraz daha sıkışlaştırdı.
"Sarılayım mı?" Düşük omuzlarını kaldırma gereği duymadan konuştuğunda gülümsemiştim. Minik bir bebekten farkı yoktu şu an gözümde. Kollarımı açtığımda dizlerinin üzerinde sürüklenerek kollarımın arasına girmişti.
"Ne zamana kadar böyle devam edecek bu Jaemin?" Saçlarının güzel kokusu burnuma dolarken gülümsemiştim.
"Babam bir çözüm bulana kadar güzelim." Hitabımla biraz daha yaklaştığında kollarımı biraz daha sarmalamıştım. Kendi koyduğum kuralları deli gibi yıkmak isterken fısıldadı sessizliğimize.
"Seni seviyorum Jaemin." Elleri sanki kaybolmamdan korkarmış gibi kollarıma tutunuyordu.
"Bende seni seviyorum Jeno. Tahmin edemeyeceğin kadar." Kedi gibi dakikalarca öylece sokulup durdu yanıma.
Ten babam kapımıza vurana kadar öylece uğraştım onunla. O kadar öpmek istiyordum ki onu.
İşte insan oğlunun canı yasaklanan ne varsa onu istiyordu.
Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra çıkmış onunda yıkaması için beklemiştim. İşimiz bittiğinde yüzümü elindeki havluyla kurulamış sonra ellerimi tutup beni peşinden sürüklemişti. Dün çıkması zor gelen 18 merdiveni kolaylıkla inip salondaki yemek masasına ilerledik. Ellerimdeki eli bıraktıktan sonra babalarımın yanaklarına öpücük bırakıp yerime oturmuştum.
"Anlaşılan birileri gece güzel uyumuş." Ten babam ona uzatılan ilacı yuttuktan sonra arkasına yaslanmıştı.
Jeno parlak gözlerle yemeğini yerken bende yemeye çalışıyordum. Yemeğin ortalarına doğru ufak gülüşmelerden başka ses çıkmazken bir anda ciddileşen ortam germişti hepimizi.
"Bir ilaç buldum." Bakışları ikimizde de gezerken gülümsemişti. Sonunda iyi bir haberdi bu. Ama Taeyong babamın bakışları pek mutlu durmuyordu. Buruktu sanki. Endişeliydi,
"Bakın işe yarayıp yaramayacağını, yan etki yapıp yapmayacağını bilmiyorum. Bu benim güçlerimide aşan bişey." Pür dikkat Taeyong babamı dinlerken Ten babamın destek ellerini fark ettim. Taeyong'un yumruk şeklindeki elini sarıyordu. İkiside uykusuzdu. Yorgun duruyorlardı. Göz altı morlukları kanıtlıyordu bunu.
"Sorun değil denemek istiyorum." Jeno umursamazlıkla konuştuğunda içimdeki korku hissi gözlerimi doldurmuştu.
"Aptal aptal konuşma Jeno. Ne olacağı belli olmayan işlere buluşmayacağız." Bakışları sertleşiyordu. Derin bir nefes çekti ciğerlerine. Hala bırakmadığı ellerimizi izledim birkaç saniye.
"Jaemin ben sıkıldım artık. Sana rahatça dokunamıyorum bile." Sesi hafifçe yükselirken masadaki bizi izleyen çocuklara kaydı bakışlarım. Hiçbiri konuşmuyorlardı. Bu durumun en az bizim kadar onlarında canını sıktığından emindim.
"Hayatını riske atmayacağım Jeno." Ellerindeki elimi çektiğimde masadan kalkarken bulmuştum kendimi. Böyle olmuyordu. Canını hiçe saymasını izleyemezdim her seferinde. Neden sadece onda gözüküyordu ki bu etkiler.
"Peki Na Jaemin sen gidebilirsin. Ben deneceğim baba." Ağlama hissimi bastırmıyordum artık. Sıkılmıştım sürekli güçlü durmaya çalışmaktan. Taeyong hafifçe başını salladığında Ten'di bu sefer elini çeken.
"Buna müsade edecek misin Taeyong?" Bakışları istemsizce kalkmıştı.
"Tabiki edeceğim Ten, Jeno haklı. Bir çözüm yolu bulmak zorundayız eğer beraber kalmak istiyorlarsa." Ten hala alayla gülüyordu.
"Çocuğumuzun canını hiçe atacağız yani." Sesi yükseldiğinde hala onları izliyordum.
Vücuduma akın eden titreme hissini görmezden gelmeye çalışmıştım.
"Ne yapalım Ten sen çözüm üret o zaman. Yıllardır araştırıyorum ve tek çözüm bu." Taeyong'da üstüne sesini yükselttiğinde hızla kalktığı sandalye düşmüştü. Bir anda nasıl her şey bu hale gelmişti anlayamıyordum. Gözlerim yüksek sese tepki olarak kapanırken ayağımın altından kayan yer yardımcı olmuyordu.
"Bu çözüm değil." Onlar tartışmasına devam ederken açamadığım gözlerim ve tutunmak için kaldırdığım elim muhtemelen bir vazoya çarptığında dudaklarımın arasından en sevdiğim kelime dökülmüştü.
"Jeno."

Ya'aburnee • nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin