"Jaemin hadi biraz yemek ye." Ten babam yanıma oturduğunda kollarından birini omzuma koymuştu.
Takatim yoktu yemek yemeye, Jeno sabahtan beri uyuyordu ve hiçbir değişim yoktu. Anlayamıyordum artık, bazen baktığım yerleri seçemiyordum. Algılayamıyordum.
"Canım istemiyor baba." Ten babam güzel bir gülümsemenin tutunmasına izin vermişti yüzünde. Daha sonra omzumdaki kolunu belime indirmişti.
"Kendini suçlamamalısın Jaemin. O biliyordu muhtemelen böyle olacağını yine de seni öpmesi..." Derin bir nefes çekmiştim ciğerlerime.
"Keşke hiç gücüm olmasaydı." İrice açılan gözleriyle beni izlerken kıpırdamıştı yerinde.
"Ortaya hiç çıkmamalıydı daha iyi olabilirdik." Ellerini önünde birleştirmiş hareketsiz yatan Jeno'yu izliyorduk artık ikimizde.
Yıllar önce gücümün ortaya çıkmadığı için sızlandığım günlere lanet okuyordum şu an.
Birkaç saniye üzerimde gezen bakışları hissettim.
"Yuta bana o gün ne söylemişti hatırlıyor musun?" Neyden bahsettiği hatırlamaya çalışırken o gün geçti gözlerimin önünden.
Jeno'nun eldivenlerimin üzerinden ellerimi tutması, daha sonra Yuta'nın babalarımın üzerine elimi koyduğumda odayı kaplayan parıltılar.
'Peki neden Jeno'nun elini tuttuğunda parıltılar çıkıyor.' Taeyong babamın sorusu canlandı aklımda. Daha sonra Yuta'nın Ten babamla kurduğu göz teması.
"Hatırladın." Ufak bir gülümseme bırakıp önünde birleştirdiği ellerinden birini dizime koydu.
"Jeno senin kaderin Jaemin. Gücünün ortaya çıkmasını tetikleyen de onunla ilk kez o gün yaklaşıp beraber uyumanızdı. Kabul etsende etmesende bunlar olacaktı zaten." Anlattığı şeyler teker teker aklıma otururken aslında hep aklımda kalan bir soru işaretini açıklığa kavuşturmuştu.
"Ama zarar göreceği bir kader istemiyorum. Ben ona her yaklaştığımda böyle hasta olacak mı?" Düşünceli bakışları etrafı taradıktan sonra gözlerimde durmuştu yine.
"Bak oğlum. Taeyong o günden beri sizin için çözüm bulmaya çalışıyor. Şu an üzerinde çalıştığı bir ilaç var. Umalımda işe yarasın olur mu?" Aslında biz farkında değildik ama bizim için o kadar çok çabalıyorlardı ki. Son zamanlarda Taeyong babamın neden bu odada daha fazla vakit harcadığını kanıtlıyordu bu aslında.
Gün boyu rahatça önümü görmeme izin vermeyen gözyaşlarım tekrar birikmişti gözlerimde. Kolumu beline sardığımda derin bir nefes çekti ciğerlerine daha sonra kolunu etrafıma doladı. Saçlarımda hissettiğim öpücükler o kadar iyi hissettiriyordu ki.
Bir kez daha onlara sahip olmanın mutluluğunu yaşıyordum.
Bir kez daha iyiki babam o gün beni öldüresiye dövmüşte beni yola bırakmış diye geçiriyordum içimden.
"Nasıl bensiz baba oğul toplantısı yaparsınız?" Üzerindeki paltoyu kapının arkasındaki askılığa asan Taeyong babamın ufak isyanına gülümsemiştim.
Jeno için birkaç bitki almaya gitmişti. Uyanmasını beklemekten başka çaremiz olmadığını söylemişti giderkende. Hala bekliyorduk. Kollarımı çözdükten sonra ayaklanan babam dışarıdan gelen babamın yüzünü elleri arasına almıştı.
"Üşüdün mü?" Sıkı sıkı sarmalarken gülümsemiştim.
Yanaklarına bıraktığı öpücüğün sesi evin içerisinde yankılanırken yemek masasından bağıran Jisung'un sesi çalındı kulaklarımıza.
"Az kaldı yakacağım bu evi." Ufak kıkırtılar yükselirken bakışlarım tekrar Jeno'yu bulmuştu.
Siyah gözleriyle öylece tavanı izliyordu.
"Jeno!" Dudaklarımdan anlık heyecanla dökülen sözcük sonrası Taeyong babam Ten babamın kolları arasından kurtulmuş odaya girip Jeno'nun durumunu hızla kontrol etmeye başlamıştı.
Dolu gözlerimle seçebildiğim kadarıyla bana dönmüş bakışlarıyla beni izliyordu.
Ve hala gülümsüyordu.Lee Jeno benim en büyük yürek yangınım olmuştu. Tüm korkularımın baş kahramanı, bir o kadar da kurtarıcımdı. Aklımda oynan tüm güzel sahnelerin tek sahibi oydu. Yüreğimin en güzel yerinin sahibiydi. Kırgınlıklarımın asla ulaşmasına izin vermediğim, tek göz yaşına her yeri yıkabileceğim insandı. Jeno benim en büyük yürek yangınımdı...