Gözlerimi araladığımda günün yeni yeni doğduğunu fark etmiştim. Günün ilk ışıkları odamıza düşerken burnumun hemen dibindeki saçları fark etmem çokta uzun sürmemişti.
Ama bu sabah tuhaf bişeyler vardı. İçimdeki his bunu çokta güzel açıklıyordu. Kendimi hafifçe geriye çektiğimde boynumdaki Jeno'yu görmeye çalışmıştım. Ama inatla başı düşüyordu.
"Jeno-ya." Her zaman ufak fısıltılarıma uyanan çok bugün uyanmamakta direniyordu.
"Jeno!" İçime dolan korkuyla yerimde doğrulmuş belime sarılı kollardan kurtulmaya çalışıyordum. Hafifçe düzlediğimde saçları tutam tutam anlına yapışmış bembeyaz yüzüyle uyuyan çocuk nefes almamı engelliyordu.
"Jeno!" Korkuyla boğazımdan çıkan çığlık sonrası nefeslerini kontrol etmeye çalışmıştım.
Kısık kısık aldığı nefesler birazda olsa rahatlatırken defalarca sarstım ama uyanmıyordu.
Yatağımdan hızla ayaklandığımda adımlarım beni koridorun sonundaki odaya götürdü. Panikle tıklatmadan açtığım kapı sonrası irkilerek uyanan babalarımla göz göze gelmiştim.
Dolan gözlerimle konuşamazken ağzımdan sadece
"Jeno." dökülüvermişti. Taeyong babam panikle yatağından kalktıktan sonra kapısı açık odaya girdi.
Gözyaşlarım artık durmuyordu. Ağlamamam şiddetleniyordu kendimi tutamıyordum. Ten babamın sardığı kollar sonrası Taeyong babamın soru yağmuruna tutulmuştum.
"Ne oldu anlat yardımcı olayım." Yalvaran gözlerle bana baktığında sıkışan kalbimle daha fazla ayakta duramamıştım.
"Ben söyledim yaklaşma dedim ama dinlemedi." Hıçkırıklarım konuşmama engel olurken kesilen nefeslerim yardımcı olmuyordu.
"Gece yanıma yattı yine." Taeyong ise başını sallamış hızla kucağına aldığı Jeno'yu zorlukla indirmeye başlamıştı odasına.
"Bu yanına yatmasıyla olacak bişey değil Jaemin. Daha önce de yatıyordu." Kararan gözlerimle merdivende sendelerken sese kalkan çocuklardan biri yakalaşmıştı boşlukta sallanan bedenimi.
Dün gece şeritler gibi gözlerimin önünden geçerken beni öpüşü canlandı gözlerimde. Alamadığım nefeslerim zorlarken merdivenlerin başında düşüncelerimi okuyan Ten babamın gözleriyle kesişmişti gözlerim.
Anlamıştı neler olduğunu.
"Taeyong, Jaemin'i öpmüş." Açık kapıdan içeriye girerken söylediği cümle defalarca yankılanmıştı beynimde.
Öpüşmüştük biz sahi. Tüm ısrarlarıma rağmen yine de öpmüştü. Bende karşılık vermiştim ona. Canını hiçe atmıştım.
Daha fazla taşıyamadığım bedenim kum torbası gibi yığılırken çocukların uğultulu sesleri doldu kafamın içine.
Defalarca uyarmıştım onu. Yaklaşma bana Jeno demiştim. Dokunmasın demiştim. Yıllarca bu yüzden eldivenlerle sevmiştim güzel tenini. Kısık gözlerini. Siyah saçlarını. Yine de kendi bildiğini yapmıştı. Yine istediği gibi hareket etmişti.
"Jaemin abi yalvarırım kendine gel." Kulağıma hafifçe dolan Jisung'un sesinden sonra zorladığım gözlerimi ancak açabilmiştim.
"Jeno çok kötüydü Jisung, çok kötüydü." Başını hafifçe sallarmış saçlarımdaki elleri hareket etmeye başlamıştı.
"Taeyong babam ilgileniyor iyi olacak niye korkuyorsun ki bu kadar." Titreyen sesiyle konuştuğunda yüzüme düşen gözyaşlarını pek hissedememiştim. Daha yeni yeni algılarım açılıyor gibiydi.
"Ben dedim, bana yaklaşma dedim. Dinlemedi beni." Kırık çıkan sesimden sonra oturduğum yerden zorlukla kaldırdım kendimi. Çocukların kollarımın altından destek olmasıydı gerçekten ayakta durmamı sağlayan.
"Dinlemedi beni." Kendi kendime fısıldarken aralık kapıyı itirdim kendimce. Gözlerim beyaz yatakta yatan çocuğu buldu.
Gidemedim yanına. Durumu daha kötü olsun istemedim. Zorlukla oturduğum kapı eşiğinden öylece izledim Taeyong babam yaptığı ilaçları dudağından aşağı gönderirken. Öylece baktım. Ağlamaktan başka bişey gelmedi elimden.
Dokunup tekrar sevemedim güzel saçlarını. Sadece izleyebildim. Bakışlarımla sevebildim.En büyük korkumu tattığımda henüz 19 yaşındaydım. Kaybetme korkusunun ne kadar ağır olduğunu öğrendiğimdede..