5
Wendy - What If Love?
•
"Kimseyi bırakmıyorum, bırakmam."
Benim vereceğim tarzda bir söz değildi. Birkaç saat önce Lay'i sakinleştirirken bu kelimeler dudaklarımdan dökülmüştü fakat gerçekten içten mi söylemiştim?
Bilmiyordum.
Saatlerdir dönüp durduğum yatakta doğruldum ve saçlarımı karıştırıp sinirle soludum. Yataktan çıkıp camın önüne dikildim ve bir süre doğmak üzere olan güneşin güçsüz ışıklarının bulutlara tutunuşunu izledim.
Bir saatin sonuna doğru güneş tamamen doğduğunda yaslandığım pencere pervazından doğruldum ve dolabıma yürüyüp gri bir tayt, yine gri oversize -ama kalın bir kazak- giyip spor ayakkabılarımı elime aldım. Telefonumu şarjdan çıkarıp kulaklığımı ve cüzdanımı alıp evden çıkmak üzere odamdan ayrıldım. Dış kapının yanında duran askılıktan kalın şişme montumu aldım ve ayakkabılarımı giydikten sonra gri ponponlu beremi başıma geçirdim.
Evden çıkıp kendimi nehir kenarına atmam uzun sürmemişti. Kulaklarımı dolduran müziğin açlıkla çırpınan ruhumu doyurmasına izin verdim.
Hava soğuktu. Gerçekten soğuktu. Kış neredeyse gelmişti. Nefes aldıkça ağzımdan ve burnumdan çıkan buharlar yüzümde kocaman bir gülümsemeye neden oluyordu.
Ah. Kışı seviyordum.
Çok seviyordum.
Bir süre boyunca müzikle birlikte tempolu yürüdükten sonra, midemin hırçın bir kurt gibi uluduğunu hissettim. Acıkmış olmalıydım. Gözümün önünde dans eden çikolatalı kruvasan ve sıcak latte ile ayaklarım geri geri gitmeye başladı. Dönüp hızla geldiğim yönde koşmaya başladığımda yüzümde küçük bir sırıtış vardı.
Huzurlu hissediyordum. Olan çoğu şeye rağmen, huzurlu hissediyordum.
Birkaç dakika sonra, Gangnam'da şehrin en meşhur Fransız Pastanesinin bulunduğu sokağa saptım. Sokağı mesken altına almış pastane kokusu ile küçük bir inleme sesi dudaklarımdan kurtuldu.
Sonunda pastaneye ulaştığımda, sabahın bu saatinde bile olsa kasada oluşmuş sıraya girdim ve beklerken bakınmak için telefonumu çıkardım. Kakaotalk'da bizimkilerin olduğu grup sohbetine girdim, her zaman yaptıkları gibi saçmalamışlardı. Çıkıp biraz Instagram'da gezindim. Olağandışı bir şey yoktu. Omuz silkip telefonu kilitledim ve cebime koydum. O sırada sıra da bana gelmişti.
"Merhaba, ne alırdınız?"
Beni yüzünde kocaman bir gülümseme ile karşılayan görevliye karşı içten bir şekilde gülümsedim. "Çikolata dolgulu kruvasan ve sıcak latte alabilir miyim?"
Kasiyer istediklerimi birkaç tıklama ile önündeki ekrana girdi ve, "Başka bir isteğiniz var mı efendim?" diye sordu. Cevap vermek için ağzımı açtığım an, arkamdan bir ses duydum.
"Aynılarından birer tane daha ekleyin lütfen."
Arkamı dönüp ona baktığımda yüzünde parlak ve içten bir gülümseme ile kasiyere bakıyordu. Kasiyer ise nutku tutulmuş bir şekilde onu izliyordu. Gözlerimi devirip boğazımı temizledim ve kasiyere doğru eğilip sert bir sesle sordum.
"Ödemeyi nereye yapıyorum?"
•
"Baya lezzetli görünüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amnesia | Jackson Wang
Fanfiction"İnsan nasıl özgür olur?" Jackson bana baktı, ardından elinde tuttuğu sigaradan kısa bir nefes çekip dumanını soğuk havaya doğru üfledi. "Düşünerek. Özgün olarak. Öğrenerek. Baş kaldırarak. Harekete geçerek. Vicdanlı olarak." Sigaradan son ve derin...