•Park Bom - Wanna Go Back
•
İkimiz de öylesine birbirimize bakıyorduk. Konuşmak istemediği her halinden belliydi. Kızgından ziyade kırgın gibi görünüyordu. Bakışlarının soğukluğu kalbimi acıtıyordu.
"Bir şey demeyecek misin?"
Bana baktı. Soğuk bakışların yerini alaycı bir ifade aldı. Elindeki kaşığı kaseye bırakıp arkasına yaslandı.
"Çorba çok lezzetliydi."
Dik bakışlarına sakince karşılık verdiğimde, bakışlarını pencereden dışarıya çevirdi ve derin bir nefes alıp bana döndü.
"O arabada ne işin vardı?"
Ses tonunu kontrol etmeye çalıştığı her halinden belliydi. Fakat bu kontrol, sesini yükseltmekten korktuğu için değil, kırgınlığının tonlamasına yansımaması içindi.
"Taehyung aradı. Papillon'un sahibi. Bir yarış olacağını ve bir eş gerektiğini söyledi. Eve çıktığım sırada Lay'i görüp onunla artık hiçbir bağım kalmadığını söyledim ve eşyalarımı toplayıp Jaebum'a aldırdığım için bunda bir sıkıntı olmayacağını, ona son kez bir konuda yardım etmeyi düşündüm. Yarışın seninle olacağını bilmiyordum. Bilseydim..."
"Bilseydin ne?"
Cümlemi böldüğünde, ellerime dikmiş olduğum bakışlarım ona döndü. Sahi... Bilseydim ne olacaktı? İzin vermeyecek miydim? Oraya gitmeyecek miydim? O arabaya binmeyecek miydim?
Bilmiyordum.
Ya da... Biliyor muydum?
"Yani şunu demek istiyorum. Böyle bir şey olacağından haberim dahi yoktu. Sıradan bir yarış sanmıştım." diye geçiştirdim.
O sırada gözüm alnındaki bandaja takıldı. Hafifçe öne eğilip elimle alnında duran gevşemiş bandajı yokladım. Baştan yapılması gerekiyordu.
Gözlerini gözlerimden bir saniye bile çekmeden bana odaklanmıştı fakat benim bakışlarım elimde ve parmaklarıma değen yumuşak saçlarındaydı.
"Hae Rin-"
"Koltuğa geç, ben masayı toplayıp geleceğim. Sargını kontrol etmeliyiz." diyerek sözünü kestim ve yerimden kalktım.
Ayağa kalktığımda şiddetli bir acı ile sızlayan tabanlarım yüzünden dudaklarımı ısırıp nefesimi tuttum. Ona belli etmemeye çalışarak elimdeki tabakları mutfak lavabosuna koyup geri döndüm.
Taksinin arkasından çakıl yolun üstünde çıplak ayak ile koştuğum için tabanlarımda derin yaralar oluşmuştu. Bunun pek bir önemi yoktu. Yine olsa yine koşardım. Hem acıyı da seviyordum. Gerçekliğe tutunmama sebep oluyordu.
Salona girdiğimde Jackson koltukta oturmuş, dirseklerini dizlerine dayamış, elleriyle de saçlarını avuçlamıştı. Sıkıntılı görünüyordu.
Nedenini tahmin etmek zor değildi.
Yukarı çıkıp banyodaki ilk yardım çantasını aldım ve tekrar aşağı indim. Jackson'ın yanına oturduğumda donuk bakışları bana döndü. Ona doğru uzandım ve omuzlarından itekleyip dik durması için yönlendirdiğimde bir kaşını çatıp merakla bana baktı.
"Ne yapıyorsun?"
Nefesimi tutup ona doğru yaklaştım ve alnından neredeyse çıkmak üzere olan bandajı çıkarıp kenara koydum. Yarasına baktığımda dudaklarımı birbirine bastırıp, gözlerime dolmaya çalışan yaşları geri göndermek için gözkapaklarımı kapattım. Şimdi değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amnesia | Jackson Wang
Fanfiction"İnsan nasıl özgür olur?" Jackson bana baktı, ardından elinde tuttuğu sigaradan kısa bir nefes çekip dumanını soğuk havaya doğru üfledi. "Düşünerek. Özgün olarak. Öğrenerek. Baş kaldırarak. Harekete geçerek. Vicdanlı olarak." Sigaradan son ve derin...