Shamrain - To Leave*
Sadece iki gün mü geçmişti onu görmeyeli?
Buna inanmamı kimse bekleyemezdi.
Gözleri kıpkırmızı, dudakları renksiz ve çatlamıştı. Fakat beni darmadağın eden şey bu değildi. Güçsüz sesi ve kırgın bakışları. İşte bunlar kalbimi bir mengeneye almışlar gibi sıkıştırmıştı.
"Jackson?" diye fısıldamama engel olamadım.
Sesimi özümsemek ister gibi gözlerini kapattı. O sırada geri sayım başlamıştı. Lay'in neden hala gelmediğini biliyordum. Jackson'ı görmüş olmalıydı ve eğer Jackson arabadan inerse, diskalifiye olacaktım. Seçimi bana bırakıyordu.
Gözlerini açmış beni inceleyen Jackson ile bakışlarım bir saniyeliğine kesişti ve o an kararımı verdim.
Arabayı tek bir hamle ile vitese takıp, gaza yüklendim. "Sıkı tutun, zorlu bir yolculuk olacak."
Jackson gülümsedi. Gözlerinde parıltıdan eser yoktu. Neden böyle bitkin görünüyordu? Araba, kızgın bir boğa gibi piste atılırken ani hızla geriye doğru yalpaladık. Ah, kes şunu. Düşünmeyi bırak ve yarışa odaklan Hae Rin.
"Sadece diskalifiye olmamak için şu an burada olmana katlanıyorum." diye mırıldanırken, bu söylediğime kendim bile inanmıyordum.
"Bu bile yeterli. Sana söylediklerim..." Dişlerimi sıkarak aniden karşıma çıkan viraja sert bir giriş yaptım ve direksiyonu kırmam ile birlikte Jackson'ın sözü yarıda kesildi. Güzel. Sadece susmanı istiyorum Wang.
Düz yola çıktığımızda derin bir nefes aldı ve koltuğun kolçağına tutunup bana bir bakış attı. Bunu göz ucuyla yakalamıştım ve o an büyük ihtimalle ruhsal durumumu ölçüyordu.
"Bak, sana söylediklerimde ciddi değildim. O an öyle söylemem gerekiyordu. Bunu sana açıklayamam... Ben... Çok üzgünüm."
Sesi cümlesinin sonuna doğru azalırken dudaklarımda vahşi bir gülümseme oluştu.
"Tam olarak hangi kısmında ciddi değildin acaba? Benimle oynadığın kısmında mı yoksa seni sevmemin seni rahatsız ettiği kısmında mı?"
Üstüne basa basa söylediğim kelimelerim zehir kaplı oklar gibiydi. Jackson'ın yüzü acıyla çarpıldığında yeterince doğru noktalara bastığımı fark ettim ve gaza daha fazla yüklendim.
"Biliyor musun Jackson Wang? Acını hissettiğimde, senin yanında olmak istedim. Yixing bana yılarca ağabeylik yapmışken ben ona ihanet ettim ve o hastane yatağında yatarken seninle ilgilenmek için deniz aşırı uçtum. Sonra sen beni öptün. Sonra sen bana ihanet ettin."
Kelimeler, gözlerimi yakan yaşlarla birlikte sert bir şekilde dudaklarımdan dökülüyordu.
"Kalbimi eline alıp ezerek parçalasan bu kadar canımı yakamazdın. Sen benim hislerimi küçümsedin. Sen benimle alay ettin."
Jackson bana döndü ve bağırdı. "Ciddi değildim! Bunların hiçbirini isteyerek yapmadım! Mecburdum, sadece mecburdum!"
Histerik bir kahkaha attım. "Ah hadi ama! Ne gibi bir mecburiyetin olabilir ki? Birisi başına silah dayamış olamaz!"
Jackson da beni taklit ederek güldü. "Birisi başıma silah dayamış bile olsa seninle o şekilde konuşmazdım, Hae Rin. Benim için ne kadar değerli olduğunu hiç bilmiyorsun."
Buruk bir şekilde gülümsedim ve dikiz aynasından arkamdaki arabanın hızlanmasını izlerken, "Yeterince biliyorum." diye fısıldadım.
Derin bir nefes aldı ve ellerini dağınık saçlarından geçirdi. İçim acıyla sıkıştı. O saçlara dokunmak isterdim... Bu düşünceyi aklımda belirdiği hızla zihnimden attım ve daha kendime düşünme izni bile vermeden, "Önemi yok, artık değil seni sevmek, sana bakmaya tahammülüm kalmadı." diye söylendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amnesia | Jackson Wang
Fanfiction"İnsan nasıl özgür olur?" Jackson bana baktı, ardından elinde tuttuğu sigaradan kısa bir nefes çekip dumanını soğuk havaya doğru üfledi. "Düşünerek. Özgün olarak. Öğrenerek. Baş kaldırarak. Harekete geçerek. Vicdanlı olarak." Sigaradan son ve derin...