•
Minseo - The First Love
•
"Sen kalbini dinliyor musun peki?"
Sorduğum soruya karşılık küçük bir gülümseme dudaklarına esir oldu.
"Benim bir kalbim bile yoktu." İçine çektiği derin havayı dışarı üflediğinde, aramıza birkaç saniyeliğine buhardan bir duvar örüldü. "Kan pompalayıp vücudumu yaşatmaktan başka işe yaramayan bir organdı."
Geçmiş zaman kullanıyor olması dikkatimi çekmişti. "Peki ya şimdi?" diye bir soru yönelttiğimde yere diktiği bakışları hızla gözlerime sabitlendi. Gözlerine yerleşen korku ve dehşetin irislerinden birer birer geçişini seyrettim. Öyle derinden gelen bir korku gibi görünüyordu ki, geçip gitmesine rağmen gölgesi hala irislerinde titreşiyordu.
Yağmur atıştırmaya başladığında, girdiği bir hipnozdan uyanmış gibi başını iki yana salladı ve güldü.
"Hadi içeri girelim."
O yanımdan geçip içeri girerken, benim bakışlarım karşımdaki ağaçlara takılı kalmıştı. Kaçtığı bir şey vardı.
Ne olduğunu biliyorsun. Diye fısıldayan bilinçaltıma aldırmadan gözlerimi kırpıştırdım ve derin bir nefes alıp içeri girdim.
Kapıyı yavaşça kapatıp salonda oturan Jackson'a baktım. Göz ucuyla bana baktıktan sonra ortada duran sehpadan kumandayı alıp televizyonu açtı ve öylesine bir kanal açıp izlemeye başladı.
Kalbimden göğsüme yayılan küçük iğneler canımı öyle çok yaktı ki, bakışlarımın tutunduğu ifadesiz yüzü bile acımı geçiremedi. Boğazıma dolanan düğümü yutmak için birkaç kez yutkundum fakat boğucu olan bu his geçmek bilmedi.
Birkaç saniye daha öyle durup kendime gelmeyi bekledim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Sonunda hareket edebildiğimde, yanından geçip getirdiğim ilkyardım çantasını toparladım ve yavaş adımlarla yukarıya çıkıp aldığım yere bıraktım.
Banyoya girip kapıyı kapattım. Titreyen ellerim ile musluğu açıp hissizleşen bacaklarım ile olduğum yere çöktüm. Sırtımı duvara dayayıp bacaklarımı kendime çektim ve bedenimi saran kuvvetli acıya teslim oldum.
Gözyaşlarım dizlerimi ıslatırken, parmak uçlarıma kadar incinmiş hissediyordum.
Nedenini biliyorsun...
Evet, nedenini biliyordum. Aptal değildim. Başından beri aramızdaki çekimin farkındaydım fakat...
Aşk?
Titremeye devam eden elimi kaldırıp avcumu göğsüme bastırdığım sürede aklımdan geçen tek bir şey vardı.
Kalbime bu kadar derinden dokunabilen ilk kişi oydu.
•
Yağmur yağıyordu.
Önüne sedir döşenmiş camın kenarında oturmuş okyanusu izliyordum. Bulutlar, ufuk üstünde gri bir sis oluşturmuş ve görüşü engellemişti. Camı döven damlalar, birbirine karışarak bütün bir ahenk ile aşağıya kayıyorlardı.
Yağmur sesinden başka sesin olmadığı evde yankılanan anahtar sesi ardından açılan kapı ile başımı yasladığım dizimden kaldırdım. Bakışlarım kapıya döndü. Saçlarındaki damlaları elleriyle dağıtan ve üstündeki yağmurluğu ahşap askılığa asan Jackson'a baktım.
Yüzündeki her bir nokta, kalbimin hızlanmasına neden olurken gözlerim acıyla yanmaya başladı. Dünden beri Jackson ile konuşmamıştık. Beni öpmüştü. Ardından ise bu konu hakkında tek bir kelime etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amnesia | Jackson Wang
Fanfiction"İnsan nasıl özgür olur?" Jackson bana baktı, ardından elinde tuttuğu sigaradan kısa bir nefes çekip dumanını soğuk havaya doğru üfledi. "Düşünerek. Özgün olarak. Öğrenerek. Baş kaldırarak. Harekete geçerek. Vicdanlı olarak." Sigaradan son ve derin...