23

930 77 44
                                    

Yongzoo - Maze

"Noona!"

Jaebum acıyla bağırarak yerinde zıpladı. Gözlerimi devirip elmacık kemiğinin üstündeki ve alnının ortasındaki yaraları dezenfekte etmeye devam ettim.

"Kim dedi sana dayak ye diye?"

Lay elindeki sigarayı yere atıp söndürdükten sonra rüzgarda dağılan saçlarını düzeltti.

"Dayak yediğim için kusura bakmayın, insanları dövmeye sizin kadar yeteneğim yok."

Lay sessizce güldü. Bense tepki vermeden kan ve merhem olan pamukları toplayıp bankın yanındaki çöpe attım.

"Bu adamların kim olduğu, ne istediği umrumda değil oppa. Tek istediğim eve gitmek." diye konuya girdiğimde, Jaebum sözümü kesti. Başını tuttu ve, "Ah çok ağrıyor, karnım da acıktı..." diye mırıldanarak arabaya doğru yürümeye başladı.

Gözlerimi devirdim. "Hiç doyacak mı acaba?"

Lay başını olumsuz anlamında sallayarak güldü. "Sanmıyorum."

Ben bir şey daha diyemeden Lay yanıma geldi ve ellerimi tuttu. Eklem yerlerimdeki aşınma ve kırmızılıklar yavaş yavaş morluklara dönüşüyordu. Parmaklarını nazikçe ellerimde gezdirirken kısık bir sesle, "Acıyor mu?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım. "Hayır."

Gözlerini ellerimden çekmeden yutkundu. "Güzel."

Ellerimi bıraktıktan sonra Jaebum'u takip ederek arabaya yürüdü. Bakışlarım sırtına sabitlenmişti. Kalbim acıyarak sızladı.

Onu sevmemeni sağlayacağım.

Jackson'ın sesi zihnimde belli belirsiz yankılandığında gözlerimi kapattım. Elim boynumdaki kolyeye giderken ansızın kirpiklerimi ıslatan yaşlara fısıldadım.

"Başardın."

Lay, Jaebum ve ne yazık ki ben yaptığım balık çorbasını içerken, Lay masadaki sessizliği bozdu. "Shangai'ya gitmem gerek." Çorbasından bir yudum daha aldı. "Siz de benimle geleceksiniz."

Ağzıma doğru götürdüğüm kaşık havada asılı kaldı.

"Hayır."

Kesin ve itiraz kabul etmeyen cevabımdan sonra masadan kalktım ve arabanın anahtarlarını, çantam ile ceketimi de alıp evden çıktım.

Pembe ve turuncunun maviye hakim olurken mora boyadığı gökyüzü ufukta akarken, nereye gittiğimi bile bilmiyordum.

Birkaç saat arabayla dolandıktan sonra, tanıdık bir yerde durdum.

Bakışlarım yan koltukta duran küçük çantaya döndü. Başımı direksiyonu sımsıkı tutan ellerime dayadım ve göğsümde titreyen alevi söndürmek için derin bir iç çektim.

Olmadı.

Çantayı alıp arabadan indim. Çakıl zemine bastığımda, dudaklarım hafifçe kıvrıldı. Birkaç ay önce geldiğim eve baktım. Zaman ne kadar çabuk geçmişti.

Burada olmamam gerektiğini biliyordum. Fakat... Kendimi onu düşünmekten uzak tutamıyordum.

Yağmurun altında saatlerce beni içeri alması için beklemiştim.

Amnesia | Jackson WangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin