The Weeknd - Faith•
5 Yıl Sonra...
Soğuktan kıpkırmızı olmuş ellerimi birbirine sürterek kafeye girdim. Çok kalabalık değildi. Vanilyalı bir latte söyledikten sonra cam kenarındaki boş masalardan birine oturdum. Telefonumu çıkarıp Lay'e bir mesaj attıktan sonra kulaklıklarımı takıp çalma listemden bir şarkı seçtim.
Huh, derin bir nefes alıp arkama yaslandım ve sıcak kahvemi yudumladım. Son günlerde çok yoruluyordum. Sanırım artık yaşlanıyordum... 33 gibi hissetmesem de, bedenim 33 yaşındaydı.
Başımı sıkan bereyi çıkartıp büyük çantamın içine attım ve belime gelen saçlarımın elektriğini ellerimle yatıştırmaya çalıştım, fakat bu çabamla birlikte gittikçe daha çok elektrikleniyordu. Vazgeçtim ve kahveme geri döndüm.
Son 3 yıldır deli gibi çalışıyordum. İşimle o kadar meşguldüm ki ne bir tatil, ne bir dinlenme... Hiçbir şey yapmamıştım. Şimdi ise yavaş yavaş zorlandığımı hissediyordum.
İşim demişken... Lay'in şirketinde müdürlük pozisyonunda çalışıyordum. Çok büyük bir iş değildi. Çünkü Lay zaten şirketinin müdürüydü. Bu pozisyon sırf benim için açılmıştı. Kendimi gerçek bir yük gibi hissediyordum. Bu yüzden de kendimi delicesine işime vermiştim. Biraz da iyi geliyordu. Çünkü her yalnız kaldığımda zihnimi kemiren silüetsiz düşünceler işe odaklandığımda ortalarda görünmüyordu.
Bir de işin hatırlamadığım kısmı vardı. Hayatımın neredeyse yarısı şu an zihnimde ulaşamadığım bir yerlerde gömülüydü. Lay ve Jaebum'u tanıyordum, onları seviyordum. Fakat nasıl tanıştığımız ve liseye kadar yaşadığımız her şey zihnimden silinmişti. Bir de beş yıl öncesinde unuttuğum iki yıllık bir dilim vardı. Nöroloji doktorum, Disosiyatif Amnezi yaşadığımı söylemişti. Terapilerden terapilere koşuşturduğum bir iki yıllık dönemin sonunda daha pes ettim ve her şeyi bırakıp kendimi deli gibi işe verdim.
Hatırlamak istemiyor oluşumun altında güzel bir neden yatıyor olmalıydı. Eşelemek istemiyordum. Hatırlamazken daha mutluysam, zorlamanın alemi yoktu.
Mekanın kapısı açıldığında çalan zil ile başımı kaldırıp kapıya baktım ve Lay'in kızarmış burnuyla içeri girişini gördüğümde yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Kalbim hızla atmaya başlarken, bana el sallayıp kasayı gösterdiğinde onu onaylayarak başımı salladım.
Ona beslediğim bu hayranlık ne zaman son bulacaktı?
Ya da, bulacak mıydı?
Lay elinde bir filtre kahve ile geldiğinde gözlerimi devirdim. "Ah, şekerli bir şeyler içmek erkeklik gururuna mı dokunuyor?"
Birkaç saniye durdu, ardından cebinden üç küçük paket şeker çıkardı ve göz kırptı. Yüksek sesle güldüğümde etrafımızdaki masalarda oturan insanlar bize döndü. Dudaklarımı birbirine bastırıp elimde tuttuğum karton bardağa odaklandım.
"Evet, acil iş neymiş anlat bakalım."
Ah. İş. Odaklan Hae Rin.
Çantamdaki dosyayı çıkarıp ona uzattım. "Çok iyi bir yatırım aldım. Üstelik Shangai menşeili."
Lay başını sallayarak dosyayı açtı. "TW adlı küçük bir şirket fakat bize yüksek bir yatırım yapac..."
"Hayır."
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Ne?"
"Hayır, dedim."
Ellerimi masaya vurup etraftakileri umursamadan yüksek sesle bağırdım. "Neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amnesia | Jackson Wang
Fanfiction"İnsan nasıl özgür olur?" Jackson bana baktı, ardından elinde tuttuğu sigaradan kısa bir nefes çekip dumanını soğuk havaya doğru üfledi. "Düşünerek. Özgün olarak. Öğrenerek. Baş kaldırarak. Harekete geçerek. Vicdanlı olarak." Sigaradan son ve derin...