9

1.4K 127 39
                                    

9

Celine Dion - Loved Me Back To Life

Kararmak üzere olan gökyüzü, turuncunun kırmızıya döndüğü bir ton ile üstümüzde asılıydı. Güneş, önünde duran tepelerin ve uzun gökdelenlerin arkasında kaybolurken, bakışlarım yanımdaki adama döndü.

Dirseğini cam ile kapının birleştiği kısma dayamış, diğer eli ile direksiyonu tutuyordu. Yüzündeki güneş gözlüğü, gözlerini ve mimiklerinin çoğunluğunu saklıyordu. Arabaya bindiğimizden beri sessizdik ve bütün yol boyunca aramızda bir diyalog geçmemişti. Araba sürerken konuşmaktan hoşlanmadığını uzun zaman önce fark etmiştim. Zorlamadım.

Tekrar gökyüzünü izlemeye döndüğüm sırada telefonu çaldı ve dakikalardır sürdürdüğü sessizlik bozuldu.

"Evet?"

Birkaç saniye karşıdakini dinledi. Ardından direksiyonu tutan ellerinin boğumlarının beyazladığını fark ettiğimde bakışlarım yüzüne çıktı. Dişlerini sıkıyor, öyle ki bu hareketi yanaklarında çukurlar oluşturuyor, hızlı hızlı nefes alıyordu. Sinirden delirmek üzere olduğunu tahmin etmek zor değildi.

"Tamam." dedi ve telefonu kapatıp cebine koydu. İki eliyle direksiyonu tutup gaza yüklendiğinde ellerim refleks olarak zaten takılı olan emniyet kemerini buldu.

"J-Jackson-sshi..." diye kekelediğim sırada daha da hızlandığımızda sertçe yutkundum ve gözlerimi kapattım.

Normal hız sınırları içerisinde yarım saat sürecek yolu 10 dakikada geldiğimizi fark ettiğimde şokla ona döndüm.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Burası yarış pisti değil, gerçek trafik!"

Jackson bana bakmadı. Nefesini sertçe bıraktı ve emniyet kemerimin takılı olduğu butona basıp, "Git. Sonra konuşuruz." diye mırıldandığında yüzündeki gözlük yüzünden ifadesini göremememe rağmen gerçekten sinirli olduğunu anlayabiliyordum.

"Pekala. O halde..." Kapıyı açıp bir bacağımı dışarı attım fakat duraksadığımı fark ettiğimde dişlerimi alt dudağıma geçirip geri döndüm, "Görüşürüz?"

Başıyla beni onaylayıp önüne döndüğünde artık gerçekten inmem gerektiğini anlamıştım. Arabadan indiğim ve kapıyı kapattığım an araba hızla öne atıldı. Kaşlarım çatık bir şekilde gözden kaybolana kadar arkasından baktım ve kendime geldiğimde başımı iki yana sallayıp eve girdim.

Kapıyı açıp da eve girdiğimde aklım Jackson ile o kadar meşguldü ki, salonun ortasında oturan Lay'i gördüğümde vücuduma uğrayan şok ile nasıl başa çıkacağımı şaşırdım.

"Hae Rin-ah. Hoş geldin."

Kelimelerimi yokladığımda, beni terk ettiklerini fark ettim. Çantam elimde öylece ona bakıyordum şimdi. Zihnime doluşan kirli anılar ile midemin bulandığını fark ettim ve dudaklarım memnuniyetsiz bir şekilde kıvrıldı.

Lay yüzümdeki ifadeyi gördüğünde ellerini yumruk yaptı ve derin bir nefes alıp koltuktan kalkıp yanıma geldi. Ellerini omzuma koymaya çalıştığında kendimi istemsizce geriye çektim.

"Benden bu kadar mı iğreniyorsun?" diye bağırdığında aniden yükselen sesi ile sıçradığım için kendime küfürler ettim. Elimdeki çantayı yere atıp onu omuzlarından geriye doğru ittirdim.

"Evet. Senden bu kadar iğreniyorum!"

Yükselen sesim yüzünden şaşkınlıkla bana bakakaldı. "Beni kurtaran adamın beni tekrar o kaybolmuşluğun içine atmasından iğreniyorum!"

Amnesia | Jackson WangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin