22

931 80 26
                                    

Seong Wu - Gravity

"Jackson yüzünden bu halde. Yaşadığı tüm travmalar üstüste geliyor, Jackson da ekstradan onu yoruyor."

Lay'in homurtuları kulağıma geliyordu, önemsemedim.

"Hyung, ne olduğunu hala anlatmadın. Ne oldu?"

Sessizlik oluştu. Lay'in gözlerini sırtımda hissediyordum.

"O anlatmak isterse anlatır, benim anlatabileceğim bir şey değil."

Jaebum bir şey söylemedi. İkisinin de gözlerini sırtımda hissediyordum fakat umrumda değildi. Bir elim, Jackson'ın bana hediye ettiği kolyeyi tutarken, diğer elim soğuk kumlarla oynuyordu.

Bedenim bana ait değil gibiydi. Sanki bedenimi uzaktan izliyormuş gibi hissediyordum.

"Jackson'dan haber var mı?" Lay'in mırıltıyla sorduğu soruya Jaebum cevap vermediğinde, hala haber olmadığını anlamıştım.

Gün batımında esen tatlı bir rüzgar ile saçlarım uçuştuğunda okyanusun kokusu burnuma doldu. Gözlerimi kapatıp dalgaların sesine ve rüzgarın saçlarımı okşayışına odaklandım.

Kaç dakika geçmişti bilmiyordum. Arkamda duyduğum ayak sesleri ile gözlerimi araladığımda, havanın karardığını fark ettim.

Lay yanıma oturdu. Benim aksime o bacaklarını kuma uzatmıştı.

Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Lay yerden bir avuç kum aldı.

Bana döndü. Bakışlarının yüzümde gezindiğini hissediyordum. Kapalı avucunu göstererek, "Bunu kendime doğru esen bir rüzgara doğru fırlatırsam ne olur?" diye sordu.

Bakışlarım elinden yüzüne kaydı. Konuşmak çok zordu. Ağzımı açıp bir şey söylersem, çığlık atarak ağlamaktan korkuyordum.

Boğazımı temizledim. Çatlak ve kuru sesimle cevap verdim.

"Rüzgar sana geri fırlatır."

"Aynen öyle. Kum gözlerime, hatta burnuma kaçabilir. Kendimi yaralarım."

Elindeki kumu nazikçe yere bıraktı.

"Ama onu fırlatmazsam? O zaman ne kendimi ne de rüzgarı yaralayamam."

Dikkatim kum tanelerinden oluşmuş küçük sahilden, su damlalarından oluşmuş koca okyanusa doğru kaydı.

"Sen rüzgar değilsin Hae Rin. Kendine kum fırlatıp duruyorsun fakat kendini o kumdan koruyamazsın. Sen rüzgarın karşısındasın. Eline aldığın kumları yavaşça bırakmadığın takdirde, canın daha çok yanacak."

Tam avucumdaki kumlara baktığım sırada söylemişti bunu. Kalbim acıyla büzüştü. Onlarla oynamak güzeldi. Bırakmak zorunda mıydım ki?

"Artık buradan kalkmaya ne dersin? İçeri girelim mi? Jaebum'un yaptığı yemekten yeriz."

Büyük fransız kapılarının olduğu tarafa baktım. Jaebum açık mutfak alanında koşturup duruyor, arada da bizim olduğumuz yere bakıyordu.

Endişeleniyor olmalıydı.

"Oppa."

Lay bana bakmayı sürdürdü.

"Bir gün, olur da bir gün... Size zarar vermeye çalışırsam..."

Lay beni tutup kendine çekti. Yüzümü göğsüne bastırıp saçlarımı okşamaya başladı. Boştaki elimle kazağına tutunurken kum dolu avcumu kucağıma çektim.

Amnesia | Jackson WangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin