Gözümden uyku bandını çıkardım ve alarmı çalan telefonu susturmak için büyük yatağımda arkeolojik bir kazıya başladım. İki elimle yatakta çalan telefonumu ararken sinirle yattığım yerden doğruldum ve pikeyi üstümden ittirdim. Sonunda telefonumu bulabilmiştim.
Koşma zamanı...
Telefondaki bildirimi kapatıp telefonu yatağın bir köşesine fırlattım. Saat daha altıydı.Ellerimden destek alarak yataktan kalktım, ayaklarımı sürüye sürüye büyük dolabımın yanına gittim. Elime beyaz bir eşofman takımı ve siyah kısa bir sporcu atleti aldım. Tekrar ayaklarımı sürüye sürüye odamın içindeki lavaboya doğru yürüdüm. Günlük rutinlerimi tamamladıktan sonra yatağa bıraktığım kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Saçlarımı tarayıp at kuyruğu yaptım.
Makyajsız olunca kendimi rahatsız hissediyordum, bu yüzden göz altlarımı kapatıp zaten uzun olan kirpiklerimi rimelledim.
Beyaz ayakkabılarımı giyindikten sonra dağınık yatağımın üzerindeki telefonumu elime aldım. Kulaklığımı taktım ve karıştıra basarak rastgele bir şarkı açtım.
Kafamı sallayarak şarkıya eşlik etmeye başlarken odamdan ayrıldım, merdivenlerden tempolu bir şekilde aşağıya inerken gözüme salondaki saat takıldı. 6:30'u gösteriyordu. Uyandığım saate nazaran fena sayılmazdı.
Evden çıkmadan önce mutfağın önünden geçerken çalışanlardan birkaçının konuştuklarını kulaklıklarıma rağmen duyabildim. Birisi beni farkedince mutfaktan çıktı, gülümseyerek ellerini önünde birleştirdi. "Günaydın Lucy-sama."
"Plue nerede?" dedim kadına günaydın demeden. Aslında benim günaydın dememi beklemezdi sanırım, bunu yapmıyordum.
"Bahçede efendim."
"Neden evde değil?" Diye sordum tek kulaklığımı çıkarırken. Sabah kalkması ve çalışanların onu bahçeye salması bir ihtimaldi ve ben bunun olmasını umdum. Yoksa bu evi herkesin başına yıkabilirdim.
Çalışan kadın gözlerini benden kaçırdı. "Minerva-sama dün akşam dışarı atın demişti." dedi, dudaklarındaki korku dolu kıvrılışı görmüştüm. O da benden korkuyordu işte.
"Size de benim Plue'mu o sürtük kadın istedi diye dışarıya attınız, öyle mi?"
Bir süre ondan ses gelmeyince bir adımımı ona doğru attım ve çatık kaşlarla aşağıya eğmiş yüzünü süzmeye çalıştım. "Bunu sen mi yaptın?" diye sordum daha deminkine nazaran sakince. Yine ne bir tepki geldi ne bir ses... cevabımı almama yetmişti.
Kapıya doğru yürümeye başladım. "Kovuldun." dedim sakince. "Anlamadım?" dedi kadın dehşete düşmüş bir şekilde.
"Sen benim Plue'mu dışarıya atacaksın ve ben de seni bu evde çalıştırmaya devam ettireceğim öyle mi?" dedim alay edici ses tonumla. Bunu söylerken yüzümde alaycıl bir sırıtışta oluşmuştu. Yüzümdeki sırıtış, Plue'nun tüm geceyi dışarda geçirdiğini düşününce anında silindi. "Eşyalarını topla ve git!"
Yalının kapısını açtım ve dışarıya doğru bir adım attım. Gecenin ayazıyla yeni doğan güneşin ısısı tenimle buluşurken derin bir nefes aldım.
O kadını bir gün öldürecektim. Cidden bunu yapacaktım!
Plue kapının kenarına kıvrılmış, derin nefesler alarak yatıyordu. Yanına eğildim ve "Günaydın Plue!" diyerek kafasını okşadım.
"Koşalım mı oğlum? Hadi kalk." dedim ve boynunu okşadım biraz. Eğildiğim yerden doğrulup ayağa kalktığımda Plue da benimle birlikte ayaklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My New Life -Nalu (TAMAMLANDI)
FanfictionLucy Heartfilia; Zengin, ukala, şımarık, uslanmaz ama bir o kadar güzel bir veliahttır. Peki ya birgün inanılmaz derecede zahmetsiz geçen hayatı birden bozulursa, hiç bilmediği bu hayatta Lucy uğruna hayatını vereceği parası olmadan nasıl yaşacak? Ş...