Bendeki etkisinin farkında değildi. Tek kelimesiyle beni alt üst edebilecekken tek kelimesiyle her ne kadar varlığına inanmasamda beni kendine aşık edebilirdi. Ki tek kelimeyle bunu yapabilecek olan adamın ağzından bazen öyle şeyler çıkıyordu ki o an ölüp son duyduklarımın onun söyledikleri olsun istiyordum. Yine öyle anlardan birini yaşamıştık. Bazen bu nereden gediğini anlamadığım edebiyat parçalama zamanlarında çıkarıp bir tane yakasım geliyordu.
Dudaklarından dökülüp kalbimi hızlandırmaya yetecek olan cümleleri bitince hiçbir şey diyemez hale gelmiştim. Bazen ona verecek cevap bulamıyordum.
Havanın çoktan kararmış olduğu geç saatlerde arabayı eskisine göre daha yavaş sürüyordu. Bunu isteğiyle mi yoksa ben korktuğum için mi yapmıştı bilmiyorum ama rahatlamıştım. Bir kaç yıl önce geçirdiğim kazadan sonra araba kullanabiliyordum. Fakat hız konusunda kendimi aşamıyordum ve açıkçası üzerine gitmek dahi istemiyordum.
Araba evin yolunu değilde başka bir yere doğru ilerlerken başımı Natsu'ya çevirdim. Daha sakin görünüyordu. Tabii dişlerini sıkı sıkıya birbirini bastırmadığını ve direksiyonu sıkmadığını var sayabilirsek.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum naif bir ses tonuyla. Pembe saçları tutam tutam alnını süslüyordu ve gür kirpiklerinin gölgesi göz çukurlarına düşmüştü. Belki farkında değildi ama mucizevi görünüyordu. Bakışlarımı ondan almak için zorlanıyordum.
"Spor." diye kısa bir kelimeyle yanıtladı beni. Daha fazla soru sormaya çekinip koltuğa iyice sindiğim sırada yandan bakışlarla ona bakıyordum. Sinirli olunca onunla konuşmak istemiyordum. Birincisi çok bağırıyordu, ikincisi tepkileri çok ani oluyordu. Ne an ne yapacağını bilmek zordu.
Kısa süre sonra araba iki katlı etrafı boydan boya cam olan bir binanın önünde durmuştu. Binanın alt katı spot ışıklarıyla aydınlatılmıştı ve spor aletleri ışıkta parlıyordu. Natsu arabayı park edip tek kelime etmeden arabadan inince onu izlemiş, arabadan inmiştim. Arabasını kilitlerken cebinden başka bir anahtar çıkarmıştı. Önüne geldiği kapıyı açtı ve içeriye geçti. Peşinden ilerleyip kapıyı kapattığımda o soyunma odası olarak tahmin ettiğim yere doğru ilerlemişti. Onu beklemem gerektiğini düşünüp bir aletin üzerine otururken yorgun bakışlarla etrafı süzüyordum. Bir kaç dakika geçmemişti ki soyunma odasından çıktı. Altında bir şort vardı ve bunun haricinde üzerinde bir şey yoktu. Vücudu spot ışıklar altında elmas gibi parlıyordu. Geniş omuzlarının altındaki köprücük kemikleri dikkatimi çeken ilk şey olurken usulca yutkunmuştum. Karnında sıra sıra dizilmiş baklavalar gel dokun diye bağırıyordu adeta. Birinin beni tutması iyi olacaktı sanırım.
Onun evinin salonundaki gibi burada da olan boks torbasının yanına ilerledi. Bu sırada ellerini siyah bir kumaşla sarıyordu. Kenarda duran kırmızı boks eldivenlerini eline aldı ve giyinip çıt çıtlarını kapattı. Bana bakmıyordu, odağında sadece boks torbası vardı. Kaşları hafifçe çatılmıştı ve vücudu gergin görünüyordu.
Boks torbasına afili bir yumruk geçirirken hafifçe yutkundum. Onu böyle izlemek güzel bir filmin galasına gitmek gibiydi. O başlı başına harikaydı.
Dakikalarca izledim onu. Attığı her yumruk boks torbasını geriye doğru savuruyordu. Saçları terli alnına yapışıyordu. Yumrukları ise durmaksızın torbayı yumrukluyordu. Bir an yumruklarını peş peşe torbaya salladığında başımı hafifçe yana eğip daha dikkatli izledim onu. O torbanın yerinde kimse olmak istemezdi sanırım.
Yumruklamayı kesince torbayı sıkıca tuttu ve alnını torbaya dayadı. Bir süre soluklanmasını dinledim. Duyduğum binlerce sesten bile daha güzeldi nefes alış verişi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My New Life -Nalu (TAMAMLANDI)
FanfictionLucy Heartfilia; Zengin, ukala, şımarık, uslanmaz ama bir o kadar güzel bir veliahttır. Peki ya birgün inanılmaz derecede zahmetsiz geçen hayatı birden bozulursa, hiç bilmediği bu hayatta Lucy uğruna hayatını vereceği parası olmadan nasıl yaşacak? Ş...