Güne hüzünlü gergin biraz da korkulu başlayan Uzay dün yaptıklarının doğruluğunu sorguluyordu. Dün Feza ile konuşmalarından sonra video Miraç dahil herkese yollanmıştı tuhaf olan şeyse Miraç’ın videoyu görmüş olmasına rağmen hiçbir şey dememesiydi.
Okul geldiğinde Miraç’ın kendisiyle kavga edeceğini düşünüyordu bu yüzden gergin bir şekilde gelmişti okula. Gerginliği artıran şeyse Miraç değil yokluğu olmuştu. Miraç’ın sırası boştu ve herkesin dilinde video dolanıyordu. Evet uzayın istediği buydu peki niye şimdi hedefine ulaşmasına rağmen mutlu hissetmiyordu?
Shakespeare’in biri sözü vardır.
Kendini boşa harcamış olur insan,
Dilediğine erer de sevinç duyamazsa,
Yıktığın hayat kendininki olsa daha iyi,
Yıkmakla kazandığın kuşkulu bir mutluluksa.*ilk okuduğunda çok saçma gelmişti bu sözler Uzay’a zira Uzay o zamanlar hedeflerin sonucunun mutluluk dışında bir şey olabilmesine ihtimal vermezdi. Şimdi anlıyordu shakespeare’in yıllar önce yazdığı sözleri. Tuhaftı bu satırlar yaşanmadığı takdirde değersiz görünürdü yaşanınca anlaşılır yaşanınca değer bulurdu. Ama sadece bu satırları anlamak için kimse yaşamamalıydı bunu zira bu satırlar anlaşılmadığı zaman her şey daha güzeldi o zamanlarda kuşkulu bir mutluluk yoktu ya saf mutluluk ya da hedefin oluşturacağı mutlak mutluluğun hayali vardı uzay keşke bunu yaşamasaydı.
Aklına gelen sözler uzay’ın canını daha da yakarken miraç’ı bulmaya karar verdi özür dilemek için değildi özür dilese de zaten kabul edilmezdi. Şu an uzayın tek isteği miraç’ı görmekti iyi olduğunu görmeye ihtiyacı vardı. Hızlı adımlarla okuldan ayrılırken feza ve mert arkasından “nereye?” diye bağırdı. Uzay'sa soru duymasına rağmen sessiz kaldı nereye gittiği yeterince belli değil miydi?
Uzay koşarak miraç’ın evine doğru ilerlerken bahane arıyordu zihni ne diyecekti? Ya miraç’ın ailesi öğrendiyse o zaman uzay tehlikeye girmez miydi ya da miraç’ın canının daha da yanmasına sebebiyet vermez miydi?
Düşünceleriyle koşar adımları durdu. O eve şu anda gidemezdi. Şuan gitmesi fazla şüpheli olurdu belki miraç birkaç gün okula gelmezse “merak ettim” bahanesiyle gidebilirdi ama uzay o birkaç günde miraç’ın başına gelebilecekleri düşündükçe bekleyemeyeceğini anlıyordu. Tekrar yürümeye başladığı sırada kolunu saran elle durdu.
Arkasını döndüğü feza ve mert’i gördü ikisi de soluk soluğa kalmıştı uzay “niye geldiniz?” diye sordu. Mert’se kızgın bir sesle “gerizekalı ne diye miraç’a gidiyorsun ailesi öğrendiyse sana ne yapabileceklerini düşün bi.” dedi.
“sen miraç’ın ailesini nerden biliyorsun?”
“feza anlattı”
Uzay sinirle Feza’ya baktı. Feza’ysa uzayın bakışlarını umursamadan konuştu.
“mert’e anlatabiliriz o bize zarar vermez”
“öldürmeye cesaret edemeyeceğin insanlara anlatma. Sana dedim ben kimseye zarar vermeyeceğim ve bizi korumak adına kimseyi öldürmeyeceğim.”
Uzay'ın cümlesini feza'nın umursamaz bakışlarına inat alayla kurmuştu. Ve de bilerek “ölüm”ü dile getirmişti. Feza mert güveniyordu mert de feza’ya uzay'sa şuan ikili arasındaki güveni bilerek sarsıyordu. Uzay’ın kötü bir amacı yoktu sadece sinirliydi ve düşünmeden konuşuyordu.
Uzay ve Feza nefretle bakarken birbirlerine mert’in sözleriyle döndüler denilenlere.
“ölüm mü?”
Feza mert’e dönüp “öylesine denmiş bir şeydi.” dedi. Lakin mert’in bu sözle “ölüm” kelimesini unutması mümkün değildi. Mert’in zihninde iki kardeşin sözleri dönerken herkes korkmasını beklerdi oysa mert şuan korkmuyordu hatta eskisinden daha cesur daha güçlü daha emin duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyücü (boyxboy)
Teen FictionEn iyi yalancılar bile sırlarını bir düşmana verebilirler.