31| Hiç umut yokmuş gibi...

5.7K 638 305
                                    

Birkaç ay sonra

Yüzüne bir yumruk daha yedikten hemen sonra yüzüstü düştüğü soğuk beton yanağını uyuştururken kısa bir anlığına gözlerini kapadı. Tüm kasları ağrıyor, kemikleri sızlıyordu. Vücudunun her bir yerinde ayrı bir acı baş gösteriyordu ve içi geçene kadar kan kusası vardı.

"Son kez soruyorum, LM şifresi ne?"

Burnunun hemen ucunda duran cilalı siyah asker botlarının üzerine ağzında biriken kanı tükürdüğünde aldığı cevap düzenli aralıklarla karnına atılan tekmelerdi. Koyu griye boyanmış odanın diğer bir köşesinde bilekleri kelepçeli halde oturan Jungkook, Hoseok ve Taehyung Jimin'e artık söylemesi adına yalvarsa da Park Jimin inadından vaz geçmiyor, karşılığında ise bir araba dolusu dayak yiyordu.

Pembe saçları iyice akmış, değişik bir renge bürünmüştü. Elmacık kemiklerinin üzerinde canlı tonlarda morluklarla çürükler vardı ve kaşıyla dudağı fena halde kanıyordu. Burnunun kenarından akmakta olan kan kurumuş, kahverengimsi koyu bir tona dönmüştü fakat inadına devam ettiği sürece yeniden orayı canlı bir kızıla boyatacak gibi duruyordu. Aylardır doğru düzgün bir şeyler yememekten ötürü bedeni iyice zayıflamış, teni soluklaşmıştı. Gözlerindeki canlı parıltı gitmiş, yerine donuk bir ifade geleli çok olmuştu. Vücudunda iç kanama olduğunu biliyordu, günden güne öldüğünü de... lakin yine de inadından vaz geçmiyordu. Bedenine olan saygısını kaybedeli çok olmuştu.

Kendine engel olamadan kahkaha atmaya başladığında ne uzaktan ona çenesini kapatmasını tıslayan Hoseok'u ne de susması adına yalvaran Jungkook'u dinlemiş, gözlerinden yaşlar gelene kadar gülmeye devam etmişti. Yirmilerinin başında görünen genç bir asker sert botlarıyla karnına tekme atmaya başladığında bile kahkahaları kesilmemişti. Odada bulunan en rütbeli asker gözlerini kısa bir süre yerde yediği dayakla rağmen kahkahalarla gülen çocukta gezdirmiş, ardından odanın diğer ucunda bulunan diğer üç çocuğa bakmıştı.

"Belki de bu işi başka yoldan halletmeliyiz. Jeon'u yollayın."

Taehyung'un küfürleri ve çabasız bağırışları odanın cansız duvarlarında yankılanırken, Jungkook aciz tüm çırpınışlarına rağmen kolundan tutan iki askerin onu odanın ortasına fırlatmasını engelleyememişti. Jimin'in kahkahaları azalıp, gülüşü solarken hafifçe yutkundu. Asker Jimin'in değişen yüz ifadesine bakarak sırıtmış ve yumruğunu bir anda Jungkook'un yanağına geçirmişti.

"Jungkook!" Taehyung adeta hırlarcasına bağırırken Jeon Jungkook'un yere düşen bedenini gören Jimin titremeye başlamıştı. Jungkook en küçükleriydi, onun canının yanmasına asla göz yumamazdı.

Jimin'in gözleri önünde Jungkook'a tekrardan bir yumruk atıldığında en küçük olan tavşan dişli çocuktan çıkan aciz inlemeyle tekrardan yutkundu. Adamın eli Jungkook'a tekrar vurmak adına havaya kalkmıştı ki titrek çıkan sesiyle bağırmıştı. "Tamam, dur. Söyleyeceğim, yeter ki dokunma ona." Jungkook gürültüyle yere düşerken birisi Jimin'i kollarından tutarak yüzüstü yattığı yerden doğrulmasını sağladığında pembe saçlı olan acıyla yüzünü buruşturdu. Kaburgaları ve karnı felaket ağrıyordu.

LM onların oluşturduğu yüksek donanımlı bir yazılımdı. İçerisinde çoğu ülkenin yasal ve yasadışı bilgileri yazıyordu ve şifresini ise sadece Jimin biliyordu. Biliyordu bilmesine fakat her ne kadar kendi devleti de olsa yazılımını vermeyi reddetmiş ve reddettiği her seferinde de güzel bir dayak yemişti. Şu ana kadar birkaç ufak yara haricinde diğerlerinde çok fazla bir şey yoktu. Biliyordu ki Jimin, şifreyi diğerleri de bilseydi onun dayak yemesini görmeye katlanamadıklarından buraya geldikleri ilk günden söylerlerdi. Jimin için dayak yemek sorun değildi, buna kolayca alışmıştı fakat alışamayacağı tek şey ailesi yerine koyduğu bu üç oğlandan herhangi birinin, özellikle de en narinleri olan Jungkook'un zarar görmesiydi.

"Şifreyi söyle Park ve bizimle oynamak gibi saçma sapan bir hataya düşme yine." Askerlerden bir tanesi soluk pembe tutamlarını tutarak öne düşen başını sertçe kaldırdığında saç diplerinde oldukça yoğun hissettiği acıyla istemsizce inledi. Gözleri önce Jungkook'a kaydı, çocuğun pürüzsüz yüzünde azımsanamayacak kadar çok yara vardı ve bir bu kadar da bedeninde olduğu barizdi. Uzun süredir sabun değmemiş kahverengi saçları keçeleşmiş, kıyafetlerinin birkaç yeri yırtılmıştı. Gözlerinde gezinen saf bir korku vardı ve dudakları ısırılmaktan fena halde yara olmuş, birkaç yeri kabuk bağlamıştı.

Asker ondan hâlen bir cevap beklerken bu sefer gözleri odanın diğer ucundaki diğer iki dostuna kaydı. Hoseok ve Taehyung yüzlerindeki yaralara rağmen güven verircesine gülümsemeye çalışıyorlardı. "Şifreyi verirsem, serbest kalacağız. Dördümüz de." Boğazı kuruduğundan ötürü sesi hırıltılı çıkmıştı fakat yine de kendinden emindi işte. Min Yoongi'ye döneceğine dair söz vermişti.

Asker elini sabırsızca havada salladı. İşini bir an önce bitirip gitmek istediği fazlaca belli oluyordu. "Anladık anladık. Söyleyince def olup gideceksiniz. Şimdi şifreyi ver." Jimin dudaklarını araladığında kısa bir duraksadı. Pembe minik dili yaralı dudaklarının üzerinde gezinip dudaklarını nemlendirirken hâlen taze olan yaralarına değen tükürüğü canını yaksa da önceliği şu an için bu olmadığından acısını umursamayarak gözlerini yere indirdi, sesi kesik kesik çıkıyordu.

"693... Dante... 78Q... Remus delta... 250F Romulus... 918 Alfa... bu kadar."

Bilgisayardan şifrenin kabul edildiğine dair tiz bir ses çıkarken gözleri yorgunlukla kapandı. Son duyduğu şey ise silahın güvenlik kilidinin açılması ve askerlerden birinin "İndirin şu leşleri." demesiydi.

-

Min Yoongi gün geçtikçe zayıflayan bedenini koltuğun üzerine attığında hemen arkasından yaptığı her bir hareketi endişeyle izleyen Kim Seokjin ve Kim Namjoon yanına gelmişlerdi. İkisi de aylardır dört çocuktan haber alamadıklarından dolayı son derece tedirgin ve diken üstündelerdi. Yoongi telefonunun başından ayrılmıyor, olur da Jimin onu arar diye şarjı sürekli dolu olarak dolaşıyordu. Belki evlerine gelirler diye de kapının önündeki parkelerden birinin altına gizlenmiş yedek anahtarla Jimin'in ve diğerlerinin yaşadığı eve girerek orada kalmaya başlamıştı.

Yoongi umutsuz bir haldeydi fakat başka yapacak hiçbir şeyi de yoktu. Elinden gelen tek şey kolları bağlı bir şekilde telefonunun başında onların evinde günlerini öldürürken geçirmekti. Doğru düzgün bir şeyler yememekten ötürü vücudu hastalanmış olsa da yatıp uyumayı reddediyor, inatla ayakta dikiliyordu.

Oturduğu koltukta kafası geriye doğru düşerken bir süre gözlerini açık tutmaya çabalasa da günlerdir uykusuz olmanın gözlerine verdiği acıyla daha fazla dayanamamış, telefonunun sesini olası bir habere karşı sonuna kadar açarak kucağına koyduktan sonra başını koltuğun yumuşak kumaşına iyice yaslamış ve gözlerini kapatmıştı. Kasılı duran bedeni en sonunda gevşerken tam uyuyacağı sırada aniden hissettiği yoğun acıyla gözleri irice açılmış, elini kalbine koyarak tişörtünün üzerinden sıkıca tutmuştu. Birisi sanki kalbini söküyor gibiydi, gözleri dolmuştu. Acısı tarif edilemez bir haldeydi ve zihninde dönüp dolaşan tek bir isim vardı.

Park Jimin.

Dolan gözlerinden yaşlar süzülmeye başlarken hıçkırarak kalbini daha sıkı tuttu. Kötü hissediyordu, hiç umut yokmuş gibi...

Canı yanıyordu, canı çok fena yanıyordu.

Tekrar kötü yazılan bir bölüm ve karşınızda yüzsüz lúmien. Sonraki bölüm final...

illegal | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin