Jennie'den;
Uçak sonunda Fransa'ya varmıştı. Hayallerimin ülkesine böyle boktan bir sebep yüzünden gitmek kalbimi acıtsa da belki Jungkook ile de gelirim diye düşündüm. Bavulumu elime alıp telefonumdan Bay Yang'ın attığı konuma girdim. Ev de tek yaşamak o kadar ürkütücüydü ki. Eğer bir şey olursa bile yanımda kimse olmayacaktı.
Tanrım, ben hiç bu yönden düşünmemiştim.
Taksi ile konumun olduğu yere geldiğim de evin dış görünüşü hiçte ürkütücü değildi. Tabii ilk gözüme olmazsa olmaz Fransız balkonu çarpmıştı. Ve apartman olduğu için az da olsa rahattım. Sonuçta insanlarla iç içe daha iyi gibi. Bina'ya girdim ve ilk katta ev sahibi yazılı kapı görünce oraya ilerledim. Kapıyı çaldım. Yaşlı bir kadın açmıştı. Az da olsa okuldan Fransızcam vardı. Bununla idare edecektim.
Yaşlı kadına buraya yeni geldiğimi söylediğim de gayet içten bir gülümseme sunmuştu. Bana anahtarı verdi ve birlikte oturacağım evin katına çıktık.
"Burası oğlumun evi. Uzun bir tatile çıktılar, o yüzden eşyalar var. Dilediğin gibi kullanabilirsin. Ha bu arada yenisin diye Fransız yemeklerini tatmanın istemedim. Ramenler var. Dilediğin gibi ye."
Kadına teşekkür edip içeri geçmiştim. Kapıyı kapatıp bavulu girişe koydum. Evi gezmek istedim. Geniş bir evdi ama böyle büyük bir evde yaşamak hala beni korkutuyordu.
Bir tane odaya yerleşmiştim. Pijamalarımı üstüme geçirip içeri geçip koltuğa kurulmuştum. Ev ile sıcak bir iletişim kurmak istiyordum resmen şuan.
Evet Jennie Kim, yalnızlığa 'merhaba' de.
Sabah 8:30
Gözümü aramadığım da alışık olmadığım bir yerde uyanmıştım normal olarak. Mutfağa ilerleyip Kore'den getirdiğim gevreği çıkardım çantamdan. Sütün içine döküp yemeye başladım. Bittiğin de bugün biraz gezmeyi planlıyordum.
Üstüme kalın birşeyler giymiştim. Hava soğuktu. Montumu da giyip evin kapısını kilitleyip çıktım.
Fransa'nın büyüleyici alışveriş mağazaları, sokakları, evleri ve tabiki balkonları beni başka bir dünyaya götürmüştü. İlerlemeye başladım. Ve herkesin gittiği bir tepe gördüm. Oraya gittim.
Sanırım hayatım da gördüğüm en güzel görüntü buydu. Eyfel Kulesi net bir şekilde görüyordum. Bırak net görmeyi canlı bir şekilde görüyordum.
Eyfel'i yakından görmek için biraz erkendi. Bu yüzden mağazalara girmeyi tercih ettim. Biraz daha oyalandıktan eve gitmeye karar verdim.
Eve vardığım da anahtarı çıkarıp deliğe sokmuştum. Ama evden çıkarken kilitlediğime eminim ve şuan kilit açmadan eve girmiştim.
İçeri girip ışıkları yaktım, salonun ışığı yanıktı. Elime bir vazo geçirip evde kim varsa ona vurmayı planlıyordum.
Yavaş adımlarla salona geçip göz gezdirdim ve bir adamı gözüm bulunca direkt elimde ki vazoyu kafasına geçirdim. Yediği darbeyle yere yığılması gerekirken bana dönmüştü.
"Sen de kimsin ve bana vazo ile vurma hakkını sana kim veriyor?"
"Ne demek istiyorsun? Bu ev geçici olarak ben de. Asıl senin burada ne işin var? Ev sahibini çağırmadan çekip git."
"Yok ya... Başka ne istersin? Bu ev geçici olarak ben de sana ne oluyor?"
Duyduğum şeyle ağzım yere deyecek kadar açılmıştı.
"Bir yanlışlık olmalı."
O ev sahibini ararken meraklı gözlerle ona baktım.
Fransız çocuklarının yakışıklı olduğunu biliyordum da bu kadar da değil...
"Ev sahibi geliyor."
"Gelir gelmez siftah yaptık, bakalım daha neler bekliyor."
"Fransız değil gibisin."
"Koreliyim ben."
"O zaman benimle Korece konuşabilirsin, 3 yıl Kore de yaşadım."
Elini uzatarak herhalde tanışmak istedi. Yalaka.
"Harry Styles ben."
"Jennie Kim."
Diyip elini tutmamayı tercih ettim.
Ev sahibi içeri girdiğin de ona döndük.
"Çocuklar, aptallığıma verin. Bir yanlışlık olmuş ikinize de aynı evi vermişim."
"Apartmanınız büyük, başka bir daire yok mu?"
"Maalesef."
"Bu durum da sen gidiyorsun Harry. İlk ben geldim."
"İlk kimin geldiği kimin umrunda? Ben de tuttum bu evi."
"Birbirinizi idare edemez misiniz çocuklar?"
İkimiz de aynı anda 'Hayır' diyince kadın yöntem bulmaya çalışmıştı.
"Üzgünüm yapacağım bir şey yok. İkiniz de gençsiniz. Sizi sokağa atamam. Şimdilik birbirinizi idare edin."
Ağzımı açıp birşey söyleyecekler kadın evden ayrılmıştı.
Ben tanımadığım birisiyle aynı evde kalamam.
"Ben senden küçüğüm. Sen gitsen~"
"Hayır. Ben de öğrenciyim. En çok benim ihtiyacım var bu eve."
"Fransızları balkonlarından dolayı misafirperver bilirdim, bakıyorum da sen öyle değilsin!"
"Balkon ile ne alaka?"
"Odun!"
Diyip odama gittim. Ben bu maymunla aynı evde kalamam. 2 yıl boyunca bir de? Asla olmaz.
İçerden bana seslenmişti.
"Peki, odana çekildiğine göre aynı evde yaşıyoruz. Bari çıkta seni daha iyi tanıyayım."
Yalaka, maymun ve odun olduğu kadar da sapık.
Ama aynı evde yaşıyoruz ve yabancı gibi olmak da istemem. En azından birşeyler öğreneyim hakkında.
Odadan çıkıp salona gidip ondan biraz daha uzakta oturdum.
"Bu kadar iyi Fransızca'yı nasıl öğrendin? "
"Hayır, Fransızcam iyi değil olduğu kadar işte."
"Neden buraya geldin?"
"Tedavi olmak için diyelim. Bir ameliyata girdim ve çıktığım da üstüm de garip bir güvensizlik vardı. Buraya da tedavi olmaya geldim. Tabii, tedavi değil daha çok yalnızlık çekmemi istiyorlar sanırım."
Dediğime gülmüştü. Gamzeleri mi var onun?
"Eee, sen niye taşınma gereği duydun? Bir de benim tuttuğum eve?"
Diye sordum alaycı bir tavırla.
"Kız arkadaşıma daha yakın olmak için. Karşı bina da oturuyor."
Aklıma Jungkook geldiğin de kafamı yere çevirdim. Bizim aramızda kilometreler var, onların arasında ise sadece bir bina
"Ne oldu?"
"Hiç."
"Anladım. Aşk acısı."
Diyip güldü.
"Hayır ya. Acı değil, o Kore de ve 2 yıl boyunca görüşemeyeceğiz."
"Üzücüymüş."
"Öyle, alışırım herhalde."
"Alışırsın."
"Eh, konuştuğumuzda göre artık gidebilirsin."
"Ne münasebet, gitmiyorum hiç bir yere."
Hala tanımadığım birisi ile aynı evde yaşama fikri pek sağlıklı değildi. Her neyse, fazla yakın olmam ben de. Hem kız arkadaşı var, karşı bina da. Tamam, içim rahat olabilir.
Tamam inkar edemem biraz dizi'ye bağlamış olabilirim ödkfpckşfl
Sizi seviyoruö 👻