(Sehun)
Jongin'in okuldan hızla çıkıp gitmesini anlamamıştım. Ona yetişmek için okul binasının kapısına kadar koşsam da, o çoktan gözden kaybolmuştu. Ben de koyu yeşil kulaklığımı takıp en sevdiğim şarkının kulaklarımı doldurmasına izin verdim. Before U Go...
Başparmaklarımı çantamın saplarına geçirip omzumdaki eziyeti biraz rahatlattım. Sonra adımlarımı yavaşlatıp yürümeye başladım. Jongin'in durup dururken kaçmasına hala anlam veremiyordum.
Tam okul bahçesinden çıkarken köşedeki grubun hayretle bakıp konuştuğu yöne döndüm. Ne? Tanrım! Bay Park?! Chanyeol?!!
İlikli olan gömleğinin bileklerini hafif sıyırmış, temiz spor ayakkabıları ve kravatıyla aynı renk pantolonu uyum içinde...
Arabaya yaslanıp öylece bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde kollarını önünde kavuşturup tebessüm etti. Ufacık bir tebessümde bile o gamze nasıl hemen beliriyordu?
O beni görmeden adım atsaydım kaçabilirdim. Fakat gözleri öylece üzerimdeyken gidemiyordum. Adımlarımı zorunlu olarak ona çevirdim. Birileri hala onun arabası hakkında konuşuyordu.
"İnanamıyorum! Bay Park!"
"Sen de kimsin?"
Ben yanına gidene kadar alt sınıflardan adını bilmediğim bir çocuk ona yapışmıştı.
"Ben sizin hayranınızım. Harçlıklarımla tüm oyunlarınızı aldım. Dergilerden sıkı bir arşivim var."
"Öyle mi?"
Beceriksizce çantasını açıp bir dergi çıkardı. Titreyen elleriyle cebindeki kalemi de alıp ona uzattı.
"Lütfen bana bir imza verin."
O dergiyi imzalarken ben çoktan yanına varmıştım. Öylece o ikisini izliyordum.
"Demek oyunlarımı çok seviyorsun."
"Bir blogum var. Siz ve oyunlarınız üzerine."
"Şimdi gitmem gerek ama sana bir kartımı vereceğim."
Arabadan bir kart alıp ona verdi ve konuşmaya devam etti.
"Asistanımın adı Luhan. Onu ararsan, şirkete gelmen için uygun bir saat ayarlar."
"Ne? B-ben? Şirkete? N-nasıl?"
"Ekiplerimizle röportaj yapıp istediğin kadar fotoğraf çekebilirsin."
"Bu gerçek mi? Gerçekten yapar mısınız?"
"Tabi, Luhan'ı aramaktan çekinme. Ben ona haber vereceğim. Adın neydi?"
"Şey... B-ben... Kim Myungsoo!"
"Memnun oldum genç adam."
Bay Park ona elini uzattığında tereddütle sıktı. Myungsoo denen ufaklık gerçekten mutlu görünüyordu. Bunu fark edince yanımdaki zengin iş adamına tekrar baktım. Herkes ona nasıl bu kadar hayrandı? Sadece bir oyun şirketinin başında olması yeterli miydi? Öyleyse üreten ve tasarlayan ekiplere de hayran olmaları gerekmiyor muydu?
"Hadi bakalım. Gidiyoruz Sehun."
"Nereye? Buraya neden geldiniz?"
"Karaoke için konuşmuştuk."
"Evet, ama beni almaya geleceğinizi konuşmadık."
"Herkes biliyor. Sen duymamış mıydın?"
"Ne? Bu haksızlık."