BEKLEDİĞİN KAHRAMAN BEN DEĞİLİM

5.5K 270 73
                                    

Gece'den...

Eve gelir gelmez katillerin hepsi odalarına dağılmıştı. Bense evin ortasında kalakalmıştım. Nasıl beni bağlamadan yatağa girmişlerdi. Bu evden kaçmayacağımı düşünmüş olamazlardı değil mi? Eve göz gezdirdim ve evin oldukça düzenli ve temiz bir ev olduğunu fark ettim. Açıkçası bu titizliği o canilerden beklemediğim için oldukça şaşırmıştım. Eşyalar tahmin edilebileceği gibi ağırlıklı olarak siyah renkteydi. Gerçekten insanın ruhunu sıkıştıran bir havası vardı bu evin. Duvarların üstüne geldiği, içini karartan bohem bir hava...

Birden aklıma Berkcan'ın vurulduğu an geldi. Arkamda duran kanepeye kendimi atıp nefes almaya çalıştım. Dirseklerimi dizimin üstüne koyup iki elimi saçıma daldırdım ve parmaklarımın arasındaki saçı çekiştirmeye başladım. Bir an için fiziksel bir acının, ruhumdaki acıyı bastırmasını diledim. Ancak hissettiğim şey; daha çok acıyla beraber ağzımda hissettiğim tuz tadıydı. 19 yaşındaydım ancak gözyaşının tuzlu bir şey olduğunu ilk defa farkediyordum. Hayatımın nasıl kusursuz ilerlediğini ve bu gece ile beraber nasıl bir anda altüst olduğunu düşündüm. Düşündükçe sallanan sağ bacağım daha çok sallanıyor, elimle durdurmaya çalışsam da durmuyordu. Sanırım panikatak geçiriyordum. Kafamı kanepenin gerisine attım ve gözlerimi tavana dikip sakinleşmeyi diledim. Bir elimi karnıma koyup gözlerimden yaşların akmasına izin verdim, onlara engel olmadım. Onlar da bana mısın demediler zaten...

O halde ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Ancak bir yerde kendime gelmem gerekiyordu. Aniden gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve ayaklandım. Üşüyordum ama umrumda değildi. Buradan kaçacaktım. Ve içimde olan karanlık tünelin ucundaki ışığa doğru gidecektim. O ışık; Berkcan'ın yaşıyor olma ihtimaliydi.
Parmaklarımın ucunda yükselip iki elimi boşlukta dengeye tutmaya çalıştım. Kapının önüne kadar gidip kapının koluna elimi uzattığımda kapı aniden açıldı ancak sorun şuydu ki; kapıyı açan ben değildim ve kapı içerden açılmamıştı...

Açılan kapının çarpmasıyla ağzımdan çıkan korku nidasına engel olamayarak kendimi yerde buldum. Ellerimi dirseğimden kırarak arkaya doğru dayadım ve dizlerimi karnıma çektim. Kafamı kaldırıp içeri giren çocuğa baktığımda donakalmıştım. Çünkü şoktaydım. Çocuk gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan kapıyı kapattı. Böylece dışarıdan gelen sokak lambasının ışığını da kaybederek tamamen karanlığa gömüldük. Yavasca ve temkinli bir şekilde ayağa kalktım. Karşımdaki çocuğu tanımıyordum. Kim olduğunu bilmiyordum. Ve tanımadığım bir çocukla karanlıkta karşı karşıya gelmek -hem de bu evde- beni müthiş tedirgin etmişti. Deli gibi korkuyordum. Ellerim, kendimi savunma içgüdüsüne dayanarak havaya kalkmıştı. Birden aklımdan çığlık atıp diğerlerinden yardım istemek geldi. Allah'ım Gece... Bu kadar aptal olamazsın değil mi? Hemen ardından çocuğa vurup bayıltmak, ya da uzağa bir yere bir şey fırlatıp dikkatini dağıtıp dışarıya fırlamak...

Lanet olsun! diye geçirdim içimden. Onlar gibi değildim. 19 yıldır bir karıncayı bile incitmemişken 2 saniye içinde kafamdan geçen bu düşüncelerin hangi birini nasıl hayata geçirecektim? Ama dediğim gibi bütün bunları düşünürken sadece 2 saniye geçmişti. Karşımdaki çocuğun kapının yanındaki ışığa dokunmasıyla karanlıkla beraber benim düşüncelerim de dağıldı. Bir an çocuğa baktım. Kumraldı ve mavi gözleri vardı. Boyu oldukça uzundu. Zannediyorum gözlerimde korkudan eser yoktu ancak nefesimi tutmuştum. Kalbim göğüs kafesime baskı yapıyordu. İçimde fırtınalar koparken gayet sakin bir şekilde çocuğa bakıyordum. Bu şekilde bir süre kaldık. Çocuk kaşlarını çatmış bir halde nihayetinde dudaklarını araladı ve konuştu:

-Sen kimsin?

Bir an adımı söylemediğim için diğer canilerin arabada bana yaptıkları işkenceyi hatırladım.

-Gece...

Sesim o kadar cılız çıkmıştı ki; beni duyup duymadığından emin olamadım. Ancak duymuş olacak ki, sessiz odada çocuğun tok sesi duyuldu:

-Adını sormadım. Kim olduğunu sordum.

Ne diyecektim yani? Ne demekti sen kimsin? Hayat hikayemi mi anlatacaktım?Şu an suratımda ablak bir ifadenin olduğundan o kadar emindim ki... Boş boş birbirimize bakıyorduk. Ancak konuşmuyorduk. Sabırsız davranan o oldu ve eğilerek yüzüme yaklaşıp aramızdaki boy farkını kapattı. Elini havaya doğru sallayarak "alooo" dedi. Ancak benden yine bir tepki alamadı. En sonunda sıkılmış olacaktı ki;

"Gerçekten şu an senin iyiliğin için defoluyorum burdan." diyerek salonun ortasındaki kanepeye yürüdü ve görüş açımdan çıktı.

Bense olduğum yerde kalakalmıştım. Bu kadar rahat olduklarına göre kapıda kaçmamı engelleyecek bir şeyler var diye düşündüm. O kadar çaresiz hissediyordum ki; kendimi "acaba bana yardım eder mi?" diye düşünürken buldum. Arkamı döndüm ve ona baktım... Bir kolunu başının altına koymuş gözlerini kapatmıştı. Ufak adımlarla ona doğru yürüdüm. Oda o kadar sessizdi ki yavaşça yürümeme rağmen ayağımdaki spor ayakkabının parkeyi ezmesiyle çıkan sese yüzümü buruşturdum. En son onun yanına vardığımda tepesine dikildim:

-Sen de onlardan mısın?

-...

Adın ne?

-...

-Uyudun mu?

-...

-Şeyy... Bana yardım eder misin? Burda zorla tutuluyorum. Sevgilimi öl...

Tepesinde dikilmiş ona göre zırvalarken bir anda ayağa kalkıp üstüme yürüdü, adeta yerimden sıçrayarak geriye kaçtım. Ruh hastası!! Dibime kadar girip beni sertçe duvara çarptı. Ahh, sırtım! Gerçekten çok acımıştı. Acıyla suratımı büzüştürdüm. Dişlerini sıkmaktan çenesi kasılmıştı. Gerçekten korkunç duruyordu. Parmağını bana doğru uzattı. Gerçek şu ki; Korkuyordum...

-Gerçekten yardımsever birine mi benziyorum?

-Ben sandım ki...

-Ne sandın? Beklediğin kahraman ben değilim kızım. Şimdi kapat çeneni yoksa ben kapatırım.

-...

Susmuştum. Korkuyordum ama korkumu belli etmemeye çalışıyordum. Daha fazla gözlerine bakamayacaktım. Gözlerimi yere indirip dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Kafamı kaldırdığımda adını bilmediğim çocuk merdivenler çıkıyordu. Çıkarken tişörtünü çıkartarak arkasını döndü, 'bi uyutmadın be' diyerek çıkarttığı tişörtü bana doğru fırlattı ve devam etti.

İşte tekrar yalnızdım. Neden çıkıp gitmiyordum ki? Beni engelleyen neydi? Belki de beni yakalayacaklarından emindim ve her şeyin daha kötü olacağından korkuyordum. Omuzlarımı düşürdüm ve bıkmış bir şekilde ayaklarımı yerde sürüyerek koltuğa gidip kendimi bıraktım. Gözümü yavaşça kapatırken aklımdan hiç çıkmayan o ihtimale tutundum;

Lütfen Berkcan yaşıyor olsun...

ÇETE SAVAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin