DİŞE DİŞ

3.8K 186 959
                                    

Selaam! Biz geldik :)

Bu kadar yoruma dayanamayıp size bölüm yetiştirdik. İlginize teşekkürler...

100 votecik sınır koyduk sadece:) Ve bu bölüme de bol satır arası yorum bekliyoruz. İnanın bize bölüm yazma isteği veren yegane şey aralara yaptığınız yorumlar... Seviliyorsunuzz. 😍

Keyifli okumalar...

***

GECE'DEN

Önce zihnim uyandı. Sonra tanıdık bir koku çalındı burnuma. Huzur verici bir koku... Ama göz kapaklarımın üzerindeki tonlarca ağırlığı kaldırıp da gözlerimi açamıyordum. Felaket derecede ağrıyan başım bir yana, karnımda anlamlandıramadığım bir sancı vardı.

Nihayet bedenim de zihnimin davetine icabet ettiğinde gözlerimi açabildim. Artık tamamen uyanıktım.

Ama bir sorun vardı sanırım. Neredeydim?

Dışarı kıyafetlerim üstümdeydi ve ayakkabılarım gelişigüzel yere fırlatılmıştı. Üstelik ne bu küçük oda yabancı geliyordu bana, ne de bu güzel koku...

Ahh, tamam.

Dün gece...

Seko!

Burası da Seko'nun odasıydı değil mi? Zihnim parçaları birleştirmeye çalışıyordu ama sanki bazı yerler tamamen silinmişti. Lanet olsun Gece, ne içtin?

Bir saniye... Bu ses?

Bir ses geliyordu duvarın arkasından sanki. Ya da ben sesin yönünü tamamen yanlış algılıyordum. Ve muhtemelen ikincisiydi. Yine de sesin çağırdığı yöne doğru yaklaştığımda kendimi büyük kitaplığın önünde buldum. Beynim bu sesleri uyduruyor olabilir miydi? Ellerimi kitaplığa koyduğumda inanılmaz bir şey oldu. Kitaplığın yerinden oynamasıyla irkilerek geriledim. Gerçekten ilginçti. Merakla kitaplığı itmeye devam ettiğimde kitaplık, bir kapı görevi görerek beni başka bir dünyaya itti.

Tüylerim ürpermişti. Odanın içinde gizli bir yer vardı ve bu, sadece filmlerde olur sanıyordum.

Karanlık, küçük ve bakımsız bir odaydı burası. Öyle ki, terkedilmiş bir harabeye benziyordu. Salonun ortasında siyah ve yıpranmış bir kum torbası duruyordu. Köşedeki masanın üzerinde işkence aletlerine benzer aletler vardı. Kerpeten, bıçak takımı, çekiç, mengene seti... Onların hemen yanında elektrikli olduğunu varsaydığım bir sandalye... Ve sandalyenin biraz ilerisinde tepeden sarkan kalın bir zincir... Tavana yapışık çeşit çeşit silahlar, kırbaçlar, sopalar... Diğer köşede ise bir şömine ve mini siyah bir buzdolabı vardı. Tepelerinde duvara monte edilmiş iki profesyonel klima görüyordum. Aman Allah'ım...

Resmen bir insana işkence edebilmek için her şey ustaca düşünülmüştü. Burayı hiç görmemeliydim. Çıkmak için arkamı döndüğümde sert bir şeye çarpıp acıyan burnumu tuttum.

Seko... Kahretsin.

"Ben... Tam çıkıyordum. Gidiyordum yani."

Kapının girişine duvara yaslanmış, bir ayağını çaprazlamasına diğerinin yanına dikmiş ve kollarını bağlamış kaya gibi duruyordu. Geçmeye yeltendim ancak doğrulup sağ kolunu karnıma doladı ve kulak hizama gelen dudaklarıyla fısıldadı bana.

"Görmemen gereken şeyleri gördün, sanırım seni öldürmeliyim."

Kafamı kaldırıp da yüzüne bakamıyordum. Yaptığı şakaya bile konsantre olamıyordum. Duştan yeni çıkmıştı ve üstü çıplaktı. Sert göğsünden baklavalarına ve ordan da kasıklarına inen bir su damlası eşorfman altının içine süzülüyordu ve tüm dikkatimi altüst ediyordu. Pürüzsüz ve kaslı vücudu bir yana, siyah ıslak saçları, güzel kokusu ve kehribar gözleri başımı döndürüyordu. Üstelik bu sert duruşuna rağmen aşırı esprili ve eğlenceli bir kişilik barındırıyordu içinde. Şapşallıklarına birçok kez tanık olmuştum. Ve bir şekilde hayatına dokunduğu insanlar... Sakladığı gizli merhamet... Ahh, onu hak edecek ne yapmıştım?

ÇETE SAVAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin