KARMAŞA

4.4K 187 387
                                    

Nefes alamıyordum...

İzin isteyip kendimi zar zor attığım tuvalette aynanın önündeki lavaboya tutunmuş ayakta durmaya çalışıyordum. Tam da şimdi ciğerlerime bir türlü dolmayan havanın her bir zerresine muhtaçtım. Sakinleşmek umuduyla eğdiğim kafamı kaldırarak gözlerimi aynaya diktim ve karşımda duran enkazı inceledim. Gözlerimde biraz bile ışık göremiyordum zira dibi görünmeyen, yanyana duran ürkütücü iki kuyu gibiydiler. Moraran gözaltlarım ise o kuyuların gölgelerinden farksızdı. Dudağım... Berkcan öldüğünden beri dudağım erezyona uğramış bir çöl gibi kurumuştu. Kuru ve tamamen terkedilmiş... Poyraz bu çöle hiçbir zaman yağmur yağdıramamıştı. Ruhum çekilip alınmış gibiydi ve ben karşımdaki bu ruhsuz kadına asla tahammül edemiyordum. Onu tanımıyordum. Onu reddediyordum. Kesinlikle dostlarım, kesinlikle bu ben değildim...

Zihnimdeki bulanık denizde karamsar düşüncelerim kulaç atarken kapının açılma sesiyle irkildim. Lavaboda olan ellerimi çekerek kendimi kapıya doğru çevirdiğimde Poyraz'la karşılaştım:

-Ne yapıyorsun kızım sen iki saattir?

Bir süre cevap vermeden ona baktım. Yüz hatları kusursuza yakındı. Gözleri hafif çekik, burnu küçük, dudakları kalındı. Yanlardan kısa kesilmiş saçları, zaten belirgin olan kemikli yüz hatlarını daha da öne çıkarıyordu. Üstünde kravatı olmayan klasik bir takım elbise vardı. Benim de üstümde şu sinir bozucu kızın verdiği ve vücut hatlarımı tamamen ortaya çıkaran siyah süper mini bir elbise... 12 cm topuklu ayakkabılar ise bana bir çivinin üstünde parmak ucunda duruyormuşum hissi veriyordu. Poyraz ihtişamdan uzak bedeniyle bana yaklaştı. Sanırım cevap vermem gerekiyordu ancak sorusuna aldırış etmeden başka bir soruyu ona yönelttim:

-Ne zaman gideceğiz?

-Birazdan gideceksiniz.

O ne demekti? Bir süre donakaldım ve aralanmış dudağımı kapatıp da kuru boğazımı ıslatamadığım için çatallaşmış sesimle cevap verdim:

-O ne demek?

-Dinle. Birazdan senle o hayvan herif buradan ayrılacaks...

O an... Tam o an bütün benliğimden sıyrılarak Poyraz'a yaklaştım. Cesaretimi toplayarak kafamı kaldırıp buz gibi soğuk olan gözlerinin içine baktım ve her bir harfi beynine kazımak istercesine bastırarak konuştum:

-Ben orospu değilim.

Gözlerim dolmuş, ağlamamak için çenemi kasmıştım. Poyraz ise sinirden gözlerini kapatmış, kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama gerçek şu ki; şu an ondan korkamayacak kadar karmaşık duygular yaşıyordum.

-Dinle güzelim. Tamam mı? Sadece dinle. Siz mekandan ayrılacaksınız. Beraber yemeğe çıkacaksınız ama korkma benle Derin sizi takip edeceğiz. Sen adamı oyalayana kadar Seko'yla Mert oteldeki kasayı patlatacaklar. Zaten Paşa otelin karşısına konuşlandı. Soygun tamamlanınca seni çaktırmadan adamın yanından kaçıracağız.

-Sonra?

Poyraz'ın dudağının sağ tarafı sinsice yukarı kalktı ve kafasını kaldırmadan gözünü bana dikti. Korkunç bir gülümsemeyle elini havada sallayarak fısıldadı:

-Hasta la vista!

☆☆☆

Karanlık geceyi aydınlatan sokak lambaları bile otelin ışıklandırmasının yanında gölgede kalıyordu. Derin'den "siz otele gidip kasayı patlatın, benle Poyraz, adamla Gece'yi takip edeceğiz" mesajını alan Seko ve Mert onu almadan müzayededen ayrılmıştı ve çiseleyen yağmurun altında yan yana durmuş ihtişamlı bir şekilde göğe doğru yükselen müthiş mimari yapıya bakıyorlardı. Mert küfür etmeden duramadı:

ÇETE SAVAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin