11- ''Alnıma yazdı kader, silemedum!'' PART 2

190 33 1
                                    



Oğuz, kapıdan hışımla çıkan iki kızın ardından kahkahasını salıverdi.
''Ulan harbi yediler lan!''
Oğuz başındaki lavuğu ve yüzündeki sahte sakalı çıkardı. Perdenin arkasından çıkıp yanına gelen Ömer'de kahkaha atmaya başlamıştı.

''Ulan sen git gide oyunculukta ilerlemeye başladın. Ben bile inandım bir ara...''
Oğuz güldü. ''Yeteneklerimin arasına bir yenisini daha ekledim işte...''Yüzündeki gülümsemeyi silmeden üzerindekileri çıkardı.

'' Kazandığımız bir maçın ardından Kafe'ye gitmeye ne dersin?''

***

''Senin yüzünden cinlere musallat oldum İlknur. Allah günah yazmasın Vallahi...''

İlknur, elini başına götürüp alnını ovalamaya başladı. ''Kanka böyle yapsam alın yazımı silemez miyim?''

İlknur'a ters bir bakış attım. ''Dur bir de ben deneyeyim İlknur.''
İlknur elini çektikten sonra alnına bir tane geçiriverdim. Başı hafifçe geriye düşerken acıyla inledi.

''Oha Hilal! Alın yazımı bırak, bütün beyin hücrelerimi silip süpürdün.''
Gözlerimi devirdim ve kaldırımda ilerlemeye devam ettim.
''Alnıma yazdı kader, silemedum...'' diye mırıldanmaya başladı İlknur. Başını hafifçe sallayarak, ahenkle söylediği şarkıya hareket katıyordu.

Koluma girip ona eşlik etmem için sesini yükselttiğinde yanımızdan geçen adamın ters bakışlarına maruz kaldık. ''Sesinden zehirlendim İlknur. Ayrıca saçların berbat durumda, suya düşmüş civciv gibi görünüyorsun.''

İlknur hemen elini başına götürüp saçlarını düzeltmeye başladı.
Bugün ki yol paramızı Abadan'a yedirdiğimiz için eve yürüyerek gitmekzorundaydık. Eve geç kalmamak için hızlı adımlarla yürümeye başladığımda İlknursöylenerek arkamdan geldi.

''Bir şey diyeceğim... Yolumuzun üstünde Ezos Kafe var ya hani...''
''Yerinde olsam cümlemin devamını getirmezdim İlknur.''

İlknur yeniden koluma girdi.
''Ya ama ya doğruysa? Abadan'ın dediklerinin doğru olup olmadığını anlamamıziçin oraya gitmemiz gerekiyor.''

''Tabi ki doğru değil İlknur.''
İlknur tek kaşını kaldırdı. ''O zaman tüm bunları nasıl bildi? Oğuzları,bakıcılığı, köpek kovalamasını...''

Birkaç saniye düşündüm. ''Belki Merve söyledi?''
İlknur kolumu çekiştirdi. ''Ne söyleyecek be! Saçmalama... Bak bir kafeye gidelim, acaba oradalar mı bir bakalım.'' dedi.

''Yahu istemiyorum!''
İlknur kolumdan çıkıp önden önden ilerlemeye başladı. ''O zaman ben tek başıma gider bakarım. Sana da söylemem.''

Bak , bak. Tehdide bak... İlknur dayanamaz kesinlikle bana söylerdi. Ancak tek başına gitmesini istemiyordum.
Önden ilerleyen İlknur'a baktım. Yanına geleceğimi adı gibi biliyordu,özgüvenle ilerliyordu.

''Yalnız oradan değil, sola döneceğiz.'' dedim, aklı havada olan arkadaşıma.
Hiçbir şey söylemeden geri döndü ve sola dönüp yoluna devam etti. Güldüm.

***

Kafeye ait çitlerin hemen önünde duruyordum. Başımı kaldırdım ve mavi renkte yazılmış 'Ezos Kafe' yazısına baktım.
''Ben girmeyeceğim, istersen kendin girebilirsin İlknur.'' dedim ve arkamı dönüp ilerlemeye başladım.

''Ama ya oradalarsa... Beni bu karma kılıklılarla yalnız mı bırakacaksın?''

Off İlknur...Sanki kendi başına halledemeyeceksin.

Tam yoluma devam edecektim ki, uzaktan gelen bir ses duydum. ''Sakın oraya gitme. Buraya gel!''
Bu bir kadın sesiydi, kime sesleniyordu?

Önce arkamı dönüp İlknur'a baktım, ardından da etrafıma. Sesin kimden geldiğini görememiştim. İlknur bana doğru yaklaştı. ''Kanka galiba bu bir işaret! Gaipten ses duyuyorum.''

Gözlerimi devirdim. ''Oldu olacak kolumdan tutup içeriye de soksun bu ses!''
Arkamı döndüm, bir adım atmıştım ki yine aynı sesi duydum. ''Çabuk buraya gel! Gidersen çok kötü olur.''

Tövbe Bismillah! Ne oluyor?
İlknur'un arkamdan kıkırdadığını duyabiliyordum. ''İşaret diyorum kızım, busese kulak ver.''

Acaba gerçekten işaret mi alıyorum diye düşünmeye başlamışken, karşıda çocuğunun peşinden koşturan genç bir kadını görmemle rahatladım.

''Tesadüfmüş tatlım.'' dedim ve bir adım daha attım. Ancak ayağımın bir şeye takılması ve benim tökezlemem bir oldu. Ayağımı hafifçe çekiştirdiğimde,ayağımın bir şey tarafından tutulduğunu hissettim. İlerleyemiyordum.

''İlknur, bak sen tutuyorsan çok fena yaparım!'' dedim, arkama dönmeden.Yalnızca ayağımı çekiştiriyordum, ayağımı tutan şeye bakmadım bile. Ben İlknur'a söylenmeye devam edecekken İlknur karşıma geçip kollarını göğsünde bağladı.

Telaşla ayağımı neyin tuttuğuna baktım. Canım, güzelim, bir tanecik topuklu ayakkabım mazgala takılmıştı. ''Sen bu aralar çok günahıma giriyorsun, bendiyeyim.'' dedi İlknur.

İlknur bilmiş bilmiş konuşurken sinirle ayağımı çekmeye başladım. İlknur aniden atıldı. ''Hayır, sakın yapma!''
''Neden?''
''Ben o ayakkabıya kaç para verdim, biliyor musun sen?''
Yere çöken ve oldukça nazik bir şekilde topuklu ayakkabımı kurtarmaya çalışan İlknur'a gözlerimi devirdim. Doğruydu, ayakkabım İlknur'un bana hediyesiydi vetek topuklu ayakkabım buydu.

''Bak kızım, bu da bir işaret. İçeriye girmemiz gerekiyor, beni dinlesene senbiraz.''
''Sen önce ayağımı bir kurtar, sonra düşünürüm.''

''Sana diyorum evladım! Gitme sakın. Bak sözümü dinlersen. Çok sevineceksin, gel!'' diye bağırdı aynı kadın.
İlknur kıkırdayıp ''Bak içeriye girersek çok sevineceğiz, duydun mu?'' dedi. Gözlerimi devirdim.
İlknur hala daha uğraşırken bende kafamı kaldırmış etrafa bakınıyordum. İlknur aniden, ''Hiihh!'' diye bağırınca telaşla başımı eğdim. ''Ne oldu?''
''Ayakkabının bandını koparmışsın, ne biçim kullanıyorsun hediyemi!''

''Allah belanı... Kalbime indi!''
İlknur kıkırdayınca, sinirlendim. ''Ne var yani gelmişken bir baksak?''
''Tamam, ayağımı kurtar.Gireceğim.''
Ve sözüm üzerine ayakkabımın sıkıştığı yerden kurtulması bir oldu. İlknur ayağa kalkınca yumruk yaptığı elini dudaklarına götürdü.

''Ulan Vallahi işaret! Görüyorsun, gireceğim deyince çıktı.''
İlknur böyle konuştukça inanmaya başlıyordum.

''Yürü hadi.''

Bahçeyi geçtikten sonra kafeden içeriye girdik. Girer girmez gözlerim ile etrafı taramaya başladım. Ancak görünürde bizim karma kılıklılar yoktu.

İlknur saatini kontrol etti. ''Burada olmalılardı, yarım saat olmuş.''
Omuzlarımı silktim. ''Abadan'ın uyduruk bir adam olduğunu anlamış olduk.'' deyip arkamı döndüm. Ancak İlknur beni durdurdu. Arkamdan gelen erkek sesi ile hemen döndüm.

Genç esmer bir oğlan, oldukça sempatik bir gülümsemeyle bize bakıyordu.
''Merhaba hanımlar, Hoş geldiniz. Kafemizde boş yer yok ama eğer kabul ederseniz şuradaki masaya alabilirim sizi.''

''Ben ayakta da dikilirim...'' diye mırıldanan ve ağzının suları akan İlknur'u dürttüm. ''Aslında biz gidi-
İlknur lafa atıldı. ''Olur, masayı gösterebilirsiniz. Bu arada ben İlknur.'' dedi.Elini uzattı.
Oğlan yeniden gülümsedi, sol yanağında küçük bir gamzesi vardı. Mavi gözlüydü,yakışıklı birisiydi.

''Bende Miraç. Buyurun, şöyle geçelim.'' Oğlan usulca elini çektiğinde, İlknur'uneli hala havadaydı.
İlknur'un kulağına yaklaştım ve önden ilerlemeye başlayan Miraç'ın arkasından itekledim.

''Gelecekteki kocanı görmeye geldik, sen hala oğlanlara bakıyorsun. Ayıp ayıp.''
İlknur omuz silkti. ''Şu çocuğun tatlılığına bir bak! Belki de gelecekteki kocam bu...''
Gözlerimi devirdim ve Miraç'ın yanına gittiği masaya baktım. Arkası bize dönükiki oğlan oturuyordu, esmer olan Miraç ile konuşuyordu.
Endişeli adımlarla masaya doğru yaklaştım ve oğlanların yüzünü gördüm.

''Ne demek, tabi ki oturabilirler.''

Ve maalesef ki bunlar Karma Kılıklılardı.
''Hayır ya...'' diye mırıldandı İlknur. ''Ooo, bizim çirkin cücelerde buradaymış.Zaten bu günde karşımıza çıkmasanız olmazdı.''
''Bizde size meraklı değiliz! Yürü gidelim İlknur!''

Tam arkamızı dönmüştük ki, Miraç seslendi. ''Lütfen gitmeyin. Hem bu gün özel tatlılarımız var.''
İlknur hızla Miraç'a döndü. ''Ayy, tabiki kalırız. Gel Hilal.''
İlknur kendiyle birlikte beni de masaya oturttu, ben daha ne olduğunu anlamadan.

''İlknur, ölmek için çok genç değil misin tatlım?'' İlknur bana döndü.
''Şu tatlı çocuğu nasıl reddedebilirim? Gamzesi bile var!''

Gamzesine tüküreyim... demek isterdim ancak gülüşü gerçekten çok güzeldi. ''Neyse,Brad olmadı ama bu da fena değil.''

''Eee kızlar, nasıl gidiyor?'' Ömer'in sesi üzerine ona döndüm.
''Gitmiyor!'' dedim ters bir şekilde. Pis pis sırıtıyorlardı, sanki her şeyden haberleri varmış gibi. Ve bu benim canımı sıkıyordu.

''Hayat işte... Ummadığınız şeyler başınıza gelebilir ama hiçbir şeye olmaz demeyin.''

Kıçımın kenarı...

''Yok canım. Ben istemiyorsam o şey hayatta olmaz!'' dedim. Güldü. Oğuz devam etti.
''Aaa, niye öyle diyorsun? Hayat tesadüflerle dolu, ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Belki bir gün istemediğin şey hayatının merkezi olur.''

İlknur ile aynı anda elimizi kulağımıza götürdük, çekiştirdik ve yumruğumuzu masaya vurduk. ''Allah korusun!''
Birbirlerine bakıp güldüler. Biraz sonra Miraç elinde iki tabak tatlıyla geldi.''Afiyet olsun.''

''Çok teşekkür ederiz.'' dedi İlknur, Miraç gözden kaybolana dek onu izledi.
Bende bakışlarım ile Oğuz'u lime lime ederken, farkında olmadan onu süzmüştüm. Üzerinde koyu yeşil bir tişört ve kot pantolon vardı, saçları her zamanki gibi özenle düzletilmişti. Ömer ise mavi bir gömlek ve siyah bir pantolon giymişti,habire tatlısını yiyordu. İkisi de yakışıklıydı aslında ancak onlara karşı duyduğum nefret daha ön plandaydı.

''Gül gibi adamlar varken kala kala şunlara kaldığımıza inanamıyorum.'' dedim, Oğuz ve Ömer fısıldaşırken.
''En azından doktor karısı olacağız.'' dedi İlknur.
Sinirle İlknur'a baktım. ''Ne doktoru ya! Bunlardan doktor mu olur, nerede oakıl?''

Hemen sonra aklıma gelen şey ile öfkeyle Oğuz'a baktım. Ben Oğuz'dan halama yaptığı şey için intikamımı almamıştım! Elimizden kaçırmıştık.

Ben bunu nasıl unuturdum!

İki şaşkın, hiçbir şeyden habersiz öylece bize bakarken, yanımdaki çantamı hiç düşünmeden Oğuz'un suratına savurdum. 'Tok!' diye bir ses yükseldi, Oğuz acıyla inlerken. Ömer ise şaşkınlıkla bana bakıyordu.

İlknur bile yaptığım harekete şaşırmış, ''Kız koca katili olma!'' diye aniden bağırmıştı.
''Seni gidi düzenbaz, sahtekar herif! Sen nasıl bizi kandırıp namusumuza göz dikersin he!''

Ateş saçan sözlerimin hemen ardından masanın üzerine çıktım ve kendine gelememiş Oğuz'un saçlarını çekiştirmeye başladım.
Ömer'in bağırışları ve İlknur'un bana karışmasın diye Ömer'i tutmasını göz ucuyla fark etmiştim.

''Ne göz dikeceğim be! Kadın açmış bacağını yatıyordu, istemeden bakmış bulundum yani!''
Oğuz'un kolları ile beni engellemeye çalışırken ki ettiği cümle üzerine 'Oha!'diye bağırdım.

''Allah'ın cezası! Özrü kabahatinden büyük!''
Oğuz elimin altından kurtulmaya çalışırken bende ona yumruk atıp yüzünü tırmalıyordum. Benden uzaklaşmak için sandalyesini geriye doğru çektiğinde dengemi kaybettim ve öne doğru eğildim. Haliyle bacaklarım kaydı ve masaya iki seksen serildim.

Pardon, bir altmış...

Dengemi kaybetmemi fırsat bilen Oğuz elimden kaçtı ve birkaç adım geriledi. ''Kaçma!''deyip hırsla ayağa kalktım ve masanın üzerinden ileriye doğru atıldım.

Amacım Oğuz'un üzerine atlamaktı ancak biranda önüme geçen Miraç'ı görünce kendimi zoraki frenledim. Aniden durmaya çalışmam ile dengemi yeniden kaybettim ve masanın üzerinde bir sağa bir sola sallandım. Yere düşmemek için resmen akrobatik hareketler yapıyordum.

Miraç dengemi sağlamam için bana yardımcı olduğunda hızla masadan indim. ''Ne yapıyorsunuz hanımlar?''
''İntikam alıyoruz tatlım!'' dedi İlknur ve Miraç'ın koluna yapıştı. Tek eli de Ömer'in kolundaydı. 'Ben tutuyorum Hilal. Dalabilirsin!''

Canım kankam benim!

Hücum!

Oğuz'un son sözleri, dudaklarından belli belirsiz dökülen Kelime-i Şehadet oldu.

Ardından meraklı bakışların arasında yankılanan çığlıklar..

Göze Göz Dişe DişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin