***
''İlknur, acaba bir sorun mu oldu? Geç çıkmadılar mı sence? Ya çocuğa bir şey olduysa? Ya halam!''
Telaşla ayağa kalktım ve tırnaklarımı yiye yiye koridorda bir ileri bir geri yürümeye başladım.
''Kızım, sen he deyince çocuk fırlıyor, oldu bitti diye çıkıyorlar mı sanıyorsun?''
Dolanmaya devam ederek İlknur'a baktım. Ağzımdaki tırnak kalıntısını tükürüp ''Evet!'' dedim, oldukça masum bir şekilde.
İlknur güldü. ''Hilal, saçmalama. Doğum çok uzun süren ve çok zor seyreden bir doğa olayı. İlerde doğurunca anlarsın. Bak internette izlemiştim hem, normal doğum çok sağlıklı. Yani bir sorun olmaz, halan güçlü kadın senin.''
Biran için güldüm, ''Güçlü demek yetmez ona. Hamileliğinde bayağı kilo aldı. Eniştem dedi ki, gelirken elini tutayım demiş, şuan röntgene gitti. Kırık var mı diye baktıracakmış.''
İlknur ile gülüştükten sonra tekrar yerime oturdum. ''Gireli bayağı oldu ama....'' dedim, tekrar kötü düşünceler zihnime doluşurken.
Bu sırada ameliyathanenin kapısı açıldı, içeriden genç bir doktor ve hemşire çıktı.
Hemşire, ''Perihan Hanım'ın yakınları?''
Tüm aile üyeleri ile birlikte bende ayağa fırladığımda hepimiz doktorun başına toplanmıştık. Başaralı bir doğum gerçekleşti, ayrıntıları doktorumuzdan alabilirsiniz.
Hemşire uzaklaşırken, uzun boylu doktora kaydı bakışlarım.
''Evet, eşim iyi mi? Kızım nasıl peki? Ne zaman çıkarlar, onları ne zaman görebilirim?''
Eniştem, telaşlı ve heyecanlı bir şekilde doktora yaklaşmış, hızlı hızlı konuşuyordu.
Doktor ellerini arkasında birleştirerek, hafifçe öksürdü. Gözleri arada sırada bana kayıyordu, nedenini anlayamamıştım.
Bir adım gerilediğinde, hepimiz birlikte doktora doğru ilerledik. ''Ameliyatımız gayet başarılı geçti. Nur topu gibi bir oğlunuz oldu, annesinin durumu da gayet iyi.''
Doktor bir adım gerilediğinde, hepimiz şaşkınlıkla birbirimize bakıp doktora doğru bir adım daha attık.
''İyi de biz kız çocuğu bekliyorduk?''
Eniştem yeniden atıldığında, doktordan alacağımız cevabı bekledik. Doktorun kaşları hafifçe havalandı, şaşırmış olmalıydı. Gözleri biran bana kaydığında, gözlerinin ne kadar tanıdık geldiğini düşündüm.
''Olur mu canım! Erkek çocuğu çıktı. Sünnet bile ettim yahu! Gerçi şeyi yanlış yerdeydi ama bayağı uzundu. Neyse hayırlı olsun! İyi günlerrr!''
Doktor kaçar gibi hızlı hızlı konuşup arkasını döndüğünde Eniştem ve anneannem koluna yapıştılar. ''Bir dakika Doktor! Neler söylüyorsunuz siz?''
Anneannem kolunu fazla asılmış olmalı ki, 1.90lık Doktor bir an tökezledi, anneannemin üzerine doğru eğildi. Eniştem de bu sırada diğer kolundan asılınca Doktor bu defa diğer tarafa doğru tökezledi.
''Doktor Bey, çocuğumu ne zaman göreceğim? Neyi yanlış yerde? Açıklayın lütfen!''
Doktor hızla kollarını çekiştirdi ve yüzünü bize döndü.
''Ayrıntıları Hemşire Hanım'dan alırsınız!'' deyip eliyle arkamızdaki, elinde kuzenimi taşıyan hemşireyi gösterdiğinde tüm ailenin bakışları o yöne dönmüştü ancak ben Doktor'a bakakalmıştım.
Çünkü aile üyelerim arkalarını döner dönmez doktor maskesini indirmişti.
Bu-bu Oğuz'du...
''Sen!'' deyip elimi ileriye doğru uzattım. Oğuz, anında beni fark edip korkuyla gözlerini açtı. Eli anında maskesine gitti, yüzünü kapattı ve geriye doğru bir adım attı.
''Hemşire Hanım orada!'' deyip ellerini havaya doğru 'Ben suçsuzum' der gibi kaldırıp arkasını döndü. Kaçmasını önlemek için önlüğüne yapıştım. ''Dur orada!'' diye bağırdığımda, ardımda bir hareketlenme oldu.
Oğuz'u önlüğünden çekiştirip önüne geçtim. Aile üyelerim yavaş yavaş yanımıza geldiğinde, sesimi olabildiğince yükselttim.
''Senin burada ne işin var!?''
Oğuz korkuyla etrafına baktı. ''Şey yaptım, doğum yaptım. Aman, doğum yaptırdım. Doğurttum yani...''
Eniştem, kucağındaki kuzenim ile yanıma geldi. ''Doktorumuzu tanıyor musun Hilal?''
Adım adım gerilemeye çalışan Oğuz'un koluna yapıştım. ''Ne doktoru enişte! Bu doktor falan değil, temizlikçinin teki. Adı da...'' duraksadım ve yakasına baktım. ''Fikret falan da değil. Has ve öz karma kılıklı Oğuz bu!''
Eniştem, şaşkınlıkla bana baktı. ''Bunda doktor olacak zeka yok zaten! Söyle çabuk, ne işin var burada? Bu önlük neci?''
Anneannem bir adım öne çıktı. ''Ne yani, bu çocuk doktor kılığına girip doğum mu yaptı? Vışşş, namahrem her şeyi gördü oğul!''
''Teyzeciğim, orada 10 kişi vardı. Gören gördü, hey yavrum! Allah bir daha göstertmesin, görür görmez bayıldım zaten.''
Eniştem, kuzenimi kardeşine bırakarak Oğuz'a doğru yaklaştı, ''Ne diyorsun lan sen! Doğru mu lan bunlar?'' dedi. Eniştemi hızla Oğuz'un maskesini indirip gözlerini öfkeyle kıstı. ''Ulan, yaktım çıranı!''
''Yapma ağabey! Açıklayabilirim.'' Oğuz, 1.70lik eniştemin karşısında ezilip büzülürken, eniştem Oğuz'un yakasına yapıştı ve Oğuz'a kafa attı.
Eniştemin boyu zoraki yettiği için zıplayarak vurmuştu, dengelerini kaybettikleri için birlikte yere düştüler.
Koridor biranda karıştı, eniştem Oğuz'a vurmaya çalışırken aile üyeleri onları ayırmaya çalışıyorlardı.
Ben mi? Ben tabi ki enişteme yardım ediyordum, ona gaz veriyordum.
''Vur enişte, vur. Dolandırıp türlü türlü oyunlar kurduğu yetmiyormuş gibi birde halama laf atıyor, hakaret ediyor. Vur!''
İlknur beni kolumdan geçiştirince, susmak zorunda kaldım. ''Kız, bu Oğuz'da her yerde karşımıza çıkıyor. Bizden dayak yediği yetmiyormuş gibi birde sülaleden dayak yedi. Helal olsun Vallahi, hakkını yemeyelim. Çok güzel dayak yiyor.''
İlknur'un sözü üzerine güldüm. Haklıydı, ne diyebilirdim. Eniştem ve Oğuz yerde debelenirken, gelen hemşireler onları zoraki ayırdı.
''Ne oluyor burada? Hastane burası, kendinize gelin.''
Hafif kilolu, kısa saçlı hemşire öne atılıp çemkirdi. ''Bu adam doktor kılığına girip doğum yaptırmış. Üstüne birde gelip alay ediyor. Yok efendim sünnet etmişte, erkekmiş de!''
Eniştem olayı anlatırken daha çok sinirlenmiş olmalı ki, tükürür gibi söylediği sözlerin ardından Oğuz'a doğru atıldı. Erkek hemşireler anında müdahale ettiğinde, kilolu kadın, ''Doğru mu bu?'' dedi, Oğuz'a dönüp.
Oğuz telaşla etrafına bakındı, gözleri tek tek yüzlerimizde gezindi. Biranda harekete geçti, işaret parmağını arkamıza doğru uzattı. ''Uçak geçiyor!''
Ve hepimiz 3 yaşındaki çocuk gibi Oğuz'un bu tuzağına düştük, arkamıza döndük. Ancak bu refleks olarak yaptığımız bir şeydi, hemen önüme döndüğümde Oğuz'un çoktan kaçmaya başladığını fark ettim.
''Kaçıyor! Yakalayın!''
Tüm sülale biranda koridorda koşturmaya başladık, en önde ben gidiyordum. Tabi ki bunun nedeni genç ve güzel bir kız olmam değildi. Oğuz'a duyduğum karşılıklı kindi.
''Allah'u Ekber!''
Savaş nidaları ile Oğuz'un peşinden koşturmaya başladık. Tabi ki, genç, dinamik bir vücuda ve uzun bacaklara sahip olduğu için bize fark atmıştı, pes etmedik.
***
Oğuz, peşinden gelenlerden telaşla ve korkuyla kaçarken ilk durağı Ömer'in yanı olmuştu. Koridorun ucunda, Ömer'i elinde paspasla söylene söylene köşeleri temizlediğini görünce yanına koşturdu.
Ömer'in yanına geldiğinde, kendisini fark eden Ömer, ''Nerede kaldın? İş yerinden aradılar.''
''Ne işi oğlum, koş, koş!''
Ömer daha ne olduğunu anlamadan, köşeyi dönen kalabalığı görünce korkuyla çığlık attı. ''Ne yaptın lan yine?''
''Görmemem gereken şeyler gördüm ağabey. Koş, koş!''
Ömer, elindeki kovayı dahi bırakamadan Oğuz'un çekiştirmesi ile birlikte hızlı hızlı koridorda koşturmaya başladılar. Merak ve şaşkınlıkla kendilerine yol veren insanların arasından geçerek merdivenlerden indiler. Merdivenlerden indikten sonra sola döndüklerinde, karşılarına çıkan sedye ile bir an duraksayacak gibi oldular ancak durmadılar. Ömer kenarı kayarak, sedyeye çarpmaktan kurtulmuştu ancak Oğuz'un böyle bir şansı yoktu. Uzun bacaklarının avantajı ile ani bir karar ile havaya zıpladı, sedyenin üzerinden atlayıp karşısına çıkan insanlara çarpmadan koşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göze Göz Dişe Diş
Humor#24 Mizah Rekor Çenesinin düşük olmasıyla bilinen ve oldukça şanssız bir kız olan Hilal'in bir gün Oğuz ve Ömer ikilisiyle karşılaşmasıyla hayatı daha da karmaşık hale gelir. İlknur'un sinsi planlarıyla başlayan; Oğuz'un komplolarıyla devam eden ve...