- 11 -

1.8K 109 16
                                    

   Merhaba! Uzun bir bölüm oldu umarım beğenirsiniz :) Şimdi ben fazla uzatmadan haydi bölüme! Multimedya: You know who he is asdjksaöm Şarkıyı dinlemenizi öneriyorum :) 

Kıskançlık

MELİS

  Hava günlerin kısalığından dolayı yavaş yavaş kararmaya başlarken, birkaç saattir oturduğumuz restauranttan kalkmak için Kuzey'i ikna etmeye çalışıyordum. Bugün ikimizinde tek boş günü olan pazardı ve Kuzey'in aklına gelen ani bir fikirle, öğle yemeği yemek için bir balık restaurantına gelmiştik fakat neredeyse 3 saattir buradaydık ve artık akşam oluyordu. Normalde, hiç yemek yemeyen sevgili kocamın oburluğu tutmuştu ve masadan hiç yiyecek eksik olmamıştı. Benim midemim kapasitesi yaklaşık bir buçuk saat önce dolduğu için bir buçuk saattir sadece Kuzey'in her şeyi nasıl götürdüğünü seyrediyordum ve bu benim için can sıkıcı bir durumdu. Özellikle popomun artık düzleştiğini düşünürsek, cidden artık yeterdi.

    Parmaklarımı üzerinde mavi çini desenleriyle balıklar işlenmiş olan beyaz cam masada ritimli bir şekilde vurmaya devam ederken, diğer elimi şakağımın altına yerleştirdim ve sıkkın bir şekilde ofladım. Kuzey, bardağındaki son yudumu da alıp yuttuktan sonra, dirseklerini yorgun bir şekilde masaya yasladı ve, "Çok yedik be."diye kendi kendine söylendi.

   "Sen yedin."diye onu düzeltip, önündeki boş tabakları gösterdiğimde kaşlarını çattı ve,"Sen bana obur mu demek istiyorsun?"deyip kızgın bir tavırla kollarını birleştirdi. 

  Elimi şakaklarımdan çekip dik bir pozisyon aldığımda, onun taklidini yaparmış gibi kollarımı birleştirdim ve," Sonunda anladın."deyip gıcık bir şekilde gülümsedim. Kaşlarını şaşırmış gibi kaldırıp yüzüne tatlı bir sırıtış ekledikten sonra sandalyesini geriye doğru ittirip ayağa kalktı ve yanıma gelip saçlarıma bir öpücük kondurdu. Başını hafifçe kulağıma doğru eğip,"Bir yere kaybolma, tuvaletle kısa bir randevum var." dedi ve koşar adımlarla arka tarafımzda kalan boncuklu perdenin içinden geçerek tuvalete girdi. Bu haline kendi kendime güldüm ve yan sandalyeye koyduğum çantamdan telefonumu alıp açtım. Kuzey, birilerinin bizi rahatsız etmemesini sağlamak için buraya gelirken, yolda telefonumu kapattırmıştı ve tüm dünyayla iletişimimizi koparmıştı. Aslında bu konu da oldukça haklıydı, haftanın 6 günü çalışıyorduk ve 7. gün bize özel olmalıydı. Birileriyle birkaç dakikalık bir telefon konuşması bile birbirimizden çaldığımız bir zaman dilimiydi. 

    Telefonun ekranı aydınlanırken, annemin aramamış olmasını diledim. Annem, evli olmama ve artık onun sorumluluğundan çıkmama rağmen telefonum kapalı olduğunda endişelenirdi, hatta bazen herkesi ayağa kaldırırdı. Sonradan onu arayıp özür dilediğimde ise bir ton azar işitirdim. Bazen onun yerine kendimi koyuyordum da, haklı sayılırdı, evlat evlattı sonuçta fakat, bazen artık bir yertişkin olduğumu unutması can sıkıcı olabiliyordu.

     Telefonun ekranı aydınlanıp ilk birkaç dakika içinde telefon kapalıyken birilerinin aradığına dair bir mesaj gelmeyince rahatlayıp derin bir nefes aldım ve bacak bacak üstüne atıp geriye doğru yaslanarak daha rahat bir pozisyon aldım. Bir saniyeliğine kafamı arkaya çevirip Kuzey'i kontrol ettikten sonra bir süre daha gelmeyeceğine kanaat getirip telefonumdan Angry Birds'ü açtım. En azından o gelene kadar bir iki level kadar daha aşabileceğimi düşünüyordum.

 Gelebildiğim en son levelda, bir kuşum ve yok edecek bir domuzum kalmışken, sandalyemin yanında biri durdu vurdu ve bir süreliğine başımda dikilen yabancının bakışlarını yüzümde hissettim. Bir adamdı, ama Kuzey olduğunu sanmıyordum, Kuzey olsa tanırdım. Ayrıca o geldiğini fazlasıyla belli ederdi. Oyunu durdurup kaşlarımı çatarak tepemde dikilen yabancıya gözlerimi çevirdiğimde, aslında bana tanıdık gelen bir çift ela gözle karşılaştım. Fakat yüz ve sima nedense tanıdık gelmiyordu. Yanılıyorum diye düşündüm, bu ela gözlerin sahibini tanımıyorum.

Melis'in Anı DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin