- 20 -

1.3K 77 4
                                    

Merhaba! Gecikme için üzgünüm, sınav haftası nedeniyle çok yoğundum. Aslında yarın da sınavım var fakat önemli olanı bugün atlattığım için yazma gereği duydum. Bu bölüm Deniz'den, düşündüm de onun ağzından hiç bölüm gelmedi Melis'in Anı Defteri'nde. Sonuç olarak geçmişten bir anı yazmak istedim :) Bu bölümde geçmişe, Deniz'in duygularına yolculuk edeceğiz. İyi okumalar :)

DENİZ

İmkansıza Tutulmak 

Sıkıcı geçen bir Tarih dersinden henüz çıkmış, kafeteryaya doğru ilerliyordum. Tarih; benim en sevdiğim dersti fakat yine de ağzını yaya yaya konuşan, emeklisinin gelmesine rağmen hala çalışan kır saçlı Bediha Hoca’yı sevmem için geçerli bir sebep değildi. İşin garip tarafı ise, o beni seviyordu. Hatta bana ‘en iyi öğrencim’ gibi bir lakap yerine ‘sarışınım’ diye sesleniyordu ki, bu hiç hoş değildi. Ve bütün bunların sorumlusu tarihleri akılda tutma yeteneğimdi.

Rıfat, arkadan hayvan gibi sağ omzuma bir tane çaktığında kafeteryaya henüz varmıştım. “Ne yapıyorsun be?”diye bana göre olmayan, çirkefçe bir laf sarf ettiğimde Rıfat, bana ‘Sen kimsin ve Deniz’e ne yaptın?’ dercesine baktı. Ah hadi ama, en düzgün çocuklar bile bazen çirkefleşebilirdi.

“Sabahtan beri ortalıklarda yoktun, merak ettim oğlum.”deyip bir kez daha omzuma çaktığında Rıfat, elimi omzuma götürüp inledim. Gerçekten Rıfat ile çok iyi bir arkadaşlığa sahiptik. Tabii ki, en iyi arkadaşımın hatırı için omzumu feda etmek en önemli görevimdi.

“Babama uğramam gerekti.”deyip kısaca gerekli açıklamayı yaptım. Moralim bozuktu ve açıkçası bunu pek paylaşmakta istemiyordum. Ben, acılarını, sıkıntılarını içinde yaşayıp, kendiyle çözen biri olarak gerçekten de değişik bir insandım. Ama ne yapabilirdim ki, bazen tek ihtiyacım olan mantıklı iç sesim oluyordu. Kendi kendime mantıklı bir konuşma yapacak cesaret vardı bende.

Ama hiç öyle olmuyordu işte.

“Tamam.”dediğinde Rıfat, karnım sabah hiçbir şey yemediğimin haberini bir kez daha duyurarak sesli bir şekilde guruldadı ve beni direkt olarak kafeteryanın kantinine yönlendirdi. Rıfat’ta benimle beraber yanımda yürürken, “Melis var ya…”diye sözlerine başladı. “Hani şu inek olan, okul birincisi.”

Kim olduğunu bildiğim için devam etmesi için başımı salladım. “Abi, kız evrim geçirmiş.” Sesi inanamamış gibi büyük bir şaşkınlıkla çıktığında kahkahayı patlattım. “Bence o hep güzel bir kızdı, sadece kimse farkında değildi. Şimdi herkes farkında.”dedim hala gülmeye devam ederek. Kantin tezgahına yaklaştım ve cebimden çıkardığım beş lirayı tezgaha koyup, “Bir kaşarlı tost alabilir miyim?”dediğimde, Rıfat, “Ne bileyim ya, açıkçası bu kadar tanınmadan önce ben de güzel bir kız olduğunun farkında değildim. Şimdi, çoğu erkeğin dilinde.”

Kantinci Verda Abla’nın bana para üstü olarak uzattığı bozuk paraları yeniden cebime atarken, “Seninki de dahil.”dedim ve tezgaha hafifçe yaslanıp tostumu beklemeye başladım. Hafif bir şekilde iç geçirdikten sonra, “Dilde olup olmaması ne fayda, Kuzey İleri kapmış bile kızı!”dediğinde biraz kaşlarım çatıldı. Kuzey yakışıklı ve popüler bir çocuktu, tamam. Ama nedense, Melis ile onları yan yana koymak biraz zor geliyordu. Bana kalırsa çok zıt karakterlerdi.

“Öyle mi?”dedim ses tonumu olabildiğince düz tutmaya çalışarak. Şaşırdığımı pek belli etmek istemiyordum, aksi takdirde Rıfat tepkimin sebebini sorar dururdu ve ben fazla konuşkan bir insan değildim. Ama şu işe bakın ki; Rıfat çenebazdı. Gerçekten birbirimizi iyi tamamlıyorduk.

Sonunda sıcak tostumu elime aldığımda, “İnşallah ayrılırlar.”diye mırıldandı Rıfat. “Bence yakışmıyorlar.” İçimden Rıfat’a katılsam da, dıştan, “Başkalarının ilişkilerine kafa yoracağına git matematiğe kafa yor.”dedim ve az önce geldiğim sınıfımın koridoruna doğru yöneldim yeniden.

Rıfat, bu tepkime biraz bozulmuş olacak ki, “İyi.”dedi ve birden hızlanıp önüme geçtikten sonra koridordaki insan selinin içinde kayboldu. Açıkçası normal bir en iyi arkadaşın yapacağı gibi peşinden gitmem gerekirdi fakat, gitmedim. Ne de olsa Rıfat’ı tanıyordum, bir sonraki teneffüs yanımdaydı.

Tostu hızlıca ağzıma tıkıştırmaya devam ederken kafamı dün akşam izlediğim bir bilim-kugu filmiyle meşgul etmekten kendimi alamıyordum. Son ekmek parçasını da ağzıma attıktan sonra gözlerimle tostun kağıdını atmak için bir çöp kutusu aramaya başladım. Okul, özel okul olunca koridorlarda çöp kutusu oluyordu ve bu da sanırım temizlik açısından bir avantajdı.

Koridorun karşı tarafında kalan turuncu çöp kovasını gözüme kestirmemle birinin hızla bana çarpması bir oldu. Çarpmanın etkisiyle bana çarpan kız durduğunda, yüzünü inceleme vaktim oldu. Şu an Melis tam karşımda duruyordu. İçimde garip bir his at koştururken Melis, “Çok üzgünüm.”dedi ve hızlıca gitmek için bir hamlede bulundu.

O an bana o hareketi yaptıran neydi bilmiyorum ama kolundan tuttum ve, “Önemli değil, Melis.”dedim ismine gereksiz bir vurgu yaparak. Ne yaptığımın hemen farkına vardıktan sonra kolunu bıraktım ve açıkçası biraz utandım. Ne diye ismini vurguluyordum ki, ne ima etmeye çalışıyordum?

Melis  bir saniyeliğine beni sorgulayıcı bakışlarla süzdükten sonra, “Beni nereden tanıyorsun?”diye sordu. Gülmemek için kendimi tutmaya çalıştım fakat sonunda bir kıkırtı ağzımdan kaçıverdi. Gerçekten, bu da soru muydu yani?

“Seni tanımayan mı var artık?”dedim hiç düşünmeden, sanki cevabım hazırda bekliyormuş gibi. Daha sonra ani bir cesaret patlamasıyla, “Bu arada ben Deniz.”deyip elimi uzattım. Fakat, o sırada ders zili tüm anı bozdu ve Melis, elimi havada bırakarak hızla yanımdan uzaklaştı. Arkasından bakakalırken, yanlış bir şey yaptım mı, diye düşünmeden edemiyordum. Melis giderken tüm mutluluğumu da alıp götürmüş gibi içime bir sıkıntı oturdu ve yavaş adımlarla sınıfıma ilerlemeye başladım.

*

Sürekli saate baktığım için yavaş geçen bir matematik dersinin ardından Rıfat’la kafeteryada oturuyorduk. Tahmin ettiğim gibi bir sonraki teneffüs yine yanımda bitmişti. Bana bir şeyler anlatıyordu ama ne anlattığını bilmiyordum. Aklım sürekli olarak Melis’teydi, çünkü birden yanımdan ayrılması beni biraz üzmüştü. Yanlış bir hareket yapmış olmaktan korkuyordum. İhtimalleri beynimde hızla tararken, o kadar hızlı davranmamalıydım, diye düşündüm. Ah, ne diye hemen elimi uzatıp kendimi tanıtmıştım ki? Belli ki beni tanımak istemiyordu. Ayrıca istememekte de haklıydı, etrafı insan kaynıyordu şu an. Üstelik Kuzey’de vardı o insanlar arasında.

“Dinliyor musun, sen?”diye sorduğunda Rıfat, başımı sadece sallamakla yetindim ve dirseklerimi masaya dayadım.

“Peki o zaman son söylediğim cümleyi tekrar et.”dediğinde, derin bir of çektim ve gözlerimi ovuşturdum. “Rıfat, yorgunum lütfen.”diye mırıldanırken, gözlerim kafeteryada dolaşıyordu. Kıza o kadar saçma sapan davranmama rağmen yine de onu görmek istiyordum.

Ve beklediğim an çok geçmeden geldi.

Melis hızlı adımlarla masaların etrafında dolanırken gözlerim ondaydı. Bakışları boş bir masada kilitli kaldığında, burada vakit geçireceğini anlamıştım. Belki birazdan Kuzey’de gelecekti yanına.

Fakat daha sonra bir anlığına gözleri beni buldu ve masaya gitmekten vazgeçti. Hızla bizim masamıza doğru ilerlerken bitik enerjimin yeniden canlandığını hissediyordum. Belki bu yaptığım saçmalığı düzeltmem için ikinci bir şanstı. Birkaç saniye içinde Melis masamızın tepesinde durduğunda, Rıfat şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Bir- iki saniyelik bir suskunluğun ardından, “Deniz ben sana kaba davrandım üzgünüm.”dediğinde, ismimi hatırlamış olması beni şaşırttı ve aynı anda mutlu etti.

Yüzüme bir sırıtış yayılırken, “Önemli değil.”dedim nazikçe. Onayı almış gibi başını sallayıp masanın yanından ayrıldığında, gözlerimi hala ondan alamıyordum. Ne kadar iyi bir insan olduğu belliydi. Ah, hem iyi, hem de güzel olan kızlardandı o.

Rıfat’ın, “O seni nereden tanıyor?”diye kulağımın dibinde bağırmasına, omzumu yeniden morartmasına rağmen sanki hiçbir şey duymuyor, hissetmiyor gibiydim. İçimde bir şeyler kopuyordu, ama bu iyi hissettiriyordu. Kilitlenmiş gibi hissediyordum.

Ve biliyordum ki; imkansıza tutulmuştum.

Beğendiğinizi umuyorum :) Yorum bırakmayı lütfen unutmayın :*  

Melis'in Anı DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin